Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

İsrail’in kaderi



Newsweek dergisinin son sayısında, ‘son söz’ olarak Elie Wiesel’le bir konuşmayı okudum. Bana konuşma çok ilginç, bir o kadar da çelişkili geldi. Elie Wiesel bilindiği gibi tanınmış Nazi avcılarından birisi. Kendisinin deyimine göre hayatını mazlumlara adamış. Geçenlerde Ürdün’de Petra’da kendisi gibi Nobel ödülü haizleriyle (tam 30 ödül sahibi) ülke liderlerini biraraya getirdi. Bu buluşmada Mahmut Abbas ile Olmert de vardı. Olmert’i Şaron’un halefi olarak görüyor ve barış için sonuna kadar gideceğini düşünüyor. Duyarsız dünyayı duyarlılığa davet ediyor. Özellikle de siyasetçi kuşağı duyarsız görüyor ve onların duyarlılığını tahrike çalışıyor. Bazı tespitleri ilginç geldi. Sözgelimi politikacıların imajı ve tanımı konusunda sarfettiği sözler: “Eskiden politikacı dendi mi şehrine, ülkesine hizmet eden ve güzel çalışmalara kendini adamış kişi veya isimler akla gelirdi. Bugün ise bir kişiye siyasetçi derseniz muhtemelen bu hakaret anlamına gelebilir.

Problem ahlâkî boyut eksikliğinde. Bu boyut yok, sadece bazı kıyı ve köşelerde saklı kalmış vaziyette. Ne yapmalı? Bir fikrim yok, ama bu seçilmiş kişileri bir aylığına kursa tabi tutmalı...” Onun ağzından bunları duyunca gerçekten de umuda kapılıyorsunuz. Sağduyunun varlığını seziyorsunuz veya sezinliyorsunuz. Ahlakî perspektif üzerine oturmuş konuşmanın devamını okuyunca da tam mânâsıyla hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Adam ahlâktan dem vuruyor, ama Allah’ı ahlaksızlıkla suçluyor. Bu aklıma, Kur’an-ı Kerim’deki Yahuduilerin Allah’a atfettikleri nitelemeleri getirdi. Elie Wiesel’in selefleri de Allah’ın eli bağlıdır, cömert değildir diyorlardı. Onların bu küstahlıklarıyla alakalı olarak Kur’an bizlere şunları söyler: “Yahudiler ‘Allah’ın eli bağlıdır’ dediler. Kendilerinin elleri bağlansın ve dedikleri yüzünden lanete müstehak olsunlar, bilakis O’nun iki eli de açıktır, istediği gibi verir... (Maide: 64)”

***

Avrupa’da bir zamanlar Şaron’un Hitler’e benzetilmesinden yakınan ve buna içerleyen Wiesel onun ne kadar barışsever birisi olduğunu söyledikten sonra, kendisine inme indi. Kalp sektesiyle darbe yedi. “Şayet Allah varsa çok esrarengiz yollardan çalışıyor değil mi?” şeklinde edeb maallah denilen sınırları aşmış, çizgi dışına çıkmış soruya bakan Wiesel ne karşılık veriyor: “Adil ve hakça olmayan yollar. Evet, bazen büyük generaller de barış mesajcısı haline gelebiliyorlar...” Burada isimlerinden birisi el Adl olan Cenab-ı Hakka adaletsizlik isnat etmesi sefahetten ve akılsızlıktan başka nedir ki? (Newsweek, July 3/July 10, 2006). Kur’ân da onlara süfeha yani akılsızlar diyor.

***

Fakat Elie Wiesel’in tahliline derinlemesine baktığımızda karşımıza ilginç bir gerçek çıkıyor. İsrail’in kaderi. Rabin ve Şaron’un akibetleri üzerinden İsrail’in kaderine ulaşmamız da mümkün. Onlar da İsrail’in yatışmaz yapısını yatıştıramadılar. Kader buna engel oldu. Bilindiği gibi sertlik ve nobran ve huşunetlikleriyle tanınan Rabin ve ardından Şarın sonunda barışa dümen kırmışlardı. Bu iki eski general barışa en yakın duran iki generaldi. İkisinin akibeti de benzer oldu. Süreçlerinin meyvesini göremeden kahir sebeplerle iktidara veda ettiler. Rabin fanatik bir Yahudinin suikastına maruz kaldı ve devredışı bırakıldı. Ardından ‘barışcı mirası’na sahip çıkan olmadı. Ardından Şaron eski partisine kazan kaldırdı ve Netanyahu’dan ayrıldı ve tek yanlı da olsa, bildiği yoldan, Filistinlileri tatmin etmese de bir barış gerçekleştirmek istiyordu. Yerleşimciler kendisine diş biliyorlardı, ama yerleşimcilerin nasuti eylemine gerek kalmadan ilahi seleksiyon sonucu bir sekte-i kalp darbesiyle kalkmamak üzere yatağa düştü. Rabin ve Şaron dönemi kadar barışa bu kadar yaklaşılan ve kıl payı mesafenin kaldığı bir dönem olmamıştı. İki defasında da engel çıkması karşısında siz de ‘ bu İsrail’in kaderi olmalı. İsrail kader kütüğünde ve kimliğinde barış yok’ demez misiniz? Rabin’in ölümünün ardından 1996 senesinde halefi Şimon Peres’in ilk yaptığı icraat Gazap Üzümleri ile barışı öldürmek değil miydi? Şimdi Şimon Peres’le birlikte aynısını Şaron’un halefi Olmert Gazze’de yapıyor. Gazap Üzümlerine karşı şimdi de Yaz Yağmuru. Barış yanlısı Elie Wiesel’e de Petra’da liderlerle birlikte havanda su dövmek kalıyor.

02.07.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.06.2006) - Böyle korsanlık görülmedi

  (29.06.2006) - Dinî rekabet

  (28.06.2006) - HAMAS çekilmeli mi?

  (27.06.2006) - Drahoma ve sati

  (26.06.2006) - Aşağılama

  (25.06.2006) - Büyük bölünme

  (23.06.2006) - İğne ve çuvaldız

  (22.06.2006) - Bağlamına oturtma

  (21.06.2006) - Zaman ötesine yolculuk

  (11.06.2006) - Zerkavi sonrası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004