Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Nehrin suyu



Hatırlanacağı üzere Bakara Sûresinde ilginç bir tarihî hadise anlatılır:

“Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: ‘Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka’. Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. ‘Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok’ dediler. Allah’a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: ‘Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabredenlerle beraberdir.’”

Tarih açısından bakıldığında Talut ve Calut arasındaki savaş, eski çağların en önemli hadiselerinden birisidir. Hz. Davud ve Hz. Süleyman devirlerinin önünü açan bir zafer olması ile tarihin akışını değiştirmiştir. Tarihin bir dönüm noktasının bir suyu içip içmemekle ilgili olması ilk bakışta garip gelebilir. Ancak âyette de belirtildiği gibi imtihan eden, emreden ve yasaklayan; bütün suların ve nehirlerin, bütün insanların, kazananların ve kaybedenlerin, yerin ve göğün yaratıcısı, sahibi ve hakimi olan Allah. Uzun süren bir huzur ve barış döneminin başlangıcı olan bir zafer, Âlemlerin Rabbinin emir ve yasaklarına itaat edenlerin liyakatına ve sabrına anahtar kılınmıştır.

Belki de pek çok insan bahsi geçen nehrin aktığı Filistin’de yaşamadığı için ya da savaşa giderken önünde bir nehir olmadığı için âyeti bir menkıbe olarak okuyup geçecektir. Ancak Risale-i Nur’da da ifade edildiği gibi Kur’ân-ı Hakim, her bir kıssa ve hadiseyle her zaman geçerli küllî bir düsturu ve önemli bir prensibi mühim bir ders olarak verir ve insanlığı ikaz eder. Demek ki, her tarafımız nehir ve imtihan büyük.

Hakikatte bakıldığında bir şeyin haram ve helâl olması tamamen Cenab-ı Hakkın emir ve yasaklarıyla ilgilidir. Onun yasaklamasıyla şer, müsaade etmesiyle de hayır olur. Âyette geçen nehir suyu hadisesinde olduğu gibi pek çok hadisede eski ümmetler sırf imtihan maksadıyla emirlere tabi tutulmuşlardır. Gerekçe sadece imtihandır. Bizim önceki ümmetlere göre, zannedersem en büyük avantajımız, her bir haram ve helâlde büyük hikmetlerin bulunması ve dünyevî olarak da hayırda bir çok kâr ve şerde de büyük zararların olmasıdır. Zor tarafı ise her zaman bir nehir kenarında olmamızdır.

Bütün bu avantajlara, yasaklananlardaki sayısız şerlere, kötülüklere ve çirkinliklere rağmen zamanımız insanı haram-helâl ayırımına ne kadar riayet ediyor, haram ve helâlde ne kadar hassas? Bu hassasiyetin büyük dairede İslâm âlemine, küçük dairede aile yaşantımıza ve şahsî hayatımıza etkileri nelerdir? Galibiyet ve mağlubiyetlerdeki etkisi nedir?

Boğazımızdan geçen bir gıdaya maddeci ve tabiatçı bir zihniyet açısından baktığımızda bir tüketici olarak haram ya da helâl olmasının çok farkı yoktur. Ancak zerreden yıldızlara kadar her şeyin yaratıcısının Kur’ân-ı Kerim’de bir çok âyette de “Her şey Cenâb-ı Hakkı zikreder, lâkin siz anlamazsınız” şeklinde ifade ettiği gibi vücudumuza rızık olarak girip çalışan her bir zerre Cenâb-ı Hakkı zikreden, tesbih eden ve o sayede makam kazanan bir memurdur. Yine her bir zerrenin mübarekiyet kazanması için Risale-i Nur’da ifade edilen besmelenin mânâlarından olan “zikir, fikir ve şükür” önemlidir.

Bu açıdan bakıldığında İmam-ı Âzam’ın ve Bediüzzaman Hazretlerinin babalarının haram ve helâl hususundaki hassasiyetlerini anlamak daha kolaydır.

Şüphesiz yasaklanan suyu sadece rızık, yiyecek ve içecek nevinden ele almak eksik olacaktır. İslâmın her türlü emir ve yasağını buna dahil etmek gerekir. Bu şekilde bir hassasiyet ile, yani haram ve helâle dikkat ederek, iman, ibadet ve güzel ahlâk ile kudsiyet ve mübarekiyet kazanmış zerrelerden teşekkül etmiş bir bedenin mücahede azmi, iman hizmetindeki gayreti ve elde edeceği netice de elbette farklı olacaktır.

01.07.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.06.2006) - Kabir ve ölümsüzlük

  (18.06.2006) - Kurtarıcı ve şükür

  (12.06.2006) - Kaderin kalıpları

  (10.06.2006) - Da Vinci’nin kodları

  (03.06.2006) - Şiddet kültürü

  (30.05.2006) - Elmas ve âhiret hayatı

  (20.05.2006) - Terör ve manevî enerji

  (01.05.2006) - Mantık ve Sözler

  (16.04.2006) - Ahlâk ve medya

  (12.04.2006) - Gölgelerin secdesi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004