Tesettürle ilgili yazılarımızın yankıları devam ediyor. İşte bu meyanda İzmit’ten yazan Hale Nur Duman’ın satırları:
“Gazetemi çok seviyorum. Sağlam duruşunu, tavizsiz çizgisini tebrik ediyorum.
“Gazetem hiçbir zaman duruma göre davranmadı. Kimseye yaranmaya çalışmadı. ‘Aman etliye sütlüye karışmayalım, tirajımız artsın, sonra doğruları yazarız’ demedi. Her zaman isabetli tesbitler yaptı.
“Ben bir başörtüsü yasağı mağduruyum. Ama artık öyle bir duruma gelindi ki, bizi suçlar oldular. ‘Zor olanı bıraktınız, nefsinizi düşündünüz, kabuğunuza çekildiniz’ diyenler çıktı.
“Hayır! Biz zor olanı seçtik. Yaşadıklarımızı ancak yaşayanlar anlar. Bunun karşılığında da Allah’ın rızasından başka birşey beklemiyoruz.
“Hayır, söylendiği gibi biz kabuğumuza çekilmedik. Hizmet çabalarımıza eskisinden daha gayretli, daha ciddî bir şekilde devam ediyoruz.
“Üstadımızın hayatına bakınca tavizsiz bir çizgi gördük. Bütün makam ve mevkileri elinin tersiyle ittiğini gördük. Makam, mevki ve parayla taviz verilerek hizmet edilecek olsaydı, en başta o etmez miydi?
“Sizlere, bunca kişinin, başımızı açmadığımız için üzerimize gelerek bizi nefsimizi düşünmekle suçladığı bir zamanda bize moral verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
“İyi ki varsın Yeni Asya...”
***
Mesajına “18.6.2006 tarihli ‘Tesettür soruları’ başlıklı yazınızı bir okuyucu şikâyetine istinaden iktibasla yayınlamışsınız ve ilgiyle okudum” cümlesiyle başlayan Hüseyin Karaarslan ise farklı bir açıdan bakıyor:
“Ceberut yasaklardan neş’et eden tesettürlü okuma yasağına boyun eğerek farz bir ibadetini iptal ile tahsil görmüş bir hanım kızımıza bakış tarzında, ‘99 zalimin bulunduğu bir gemide bir masum olsa o geminin batırılamayacağı hükmü ile, bir kusura bakıp doksan dokuz hayrı görmeme zulmünden kaçınmak eğer ümmetin erkek kullarına mahsus değil ise,’ o kızımızın bu kusurundan dolayı diğer bütün hayır ve marifeti iptal edilircesine vicdanlarda linç muamelesi görmesi kimlerin işine yarar?”
Karaarslan’ın sözünü ettiği adalet ölçüsüyle birlikte şefkat, insaf ve vicdan dersini de Risale-i Nur’dan almış insanların, böyle bir “linç ”yaklaşımıyla uzaktan yakından en küçük bir ilgisinin olmadığını ve olamayacağını ayrıca ifade etmeye bile gerek yok.
Kaldı ki kimse kimseyi tercihinden dolayı yargılama ve kınama hakkına sahip değil.
Kalblerdekini bilen ve nihaî hükmü verecek olan, Allah’tır. Haddimizi aşmayalım.
Burada asıl eleştirilmesi ve sorgulanması gerekenler, öncelikle yasakçı ceberut zihniyet ve tavizkâr fetvalarla bu kafaya ilâve cesaret ve cür’et veren teslimiyetçi anlayıştır.
Yasağa boyun eğmeyip hak mağduriyetlerini sineye çekenler de, baskı altında tavizkâr fetvalara uyup başını açmanın ıztırabını yaşayanlar da bu ikili kıskacın kurbanı.
Mücadele, bu kıskaca karşı verilmeli.
25.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|