Eğer keşfedici bir gözle bakarsak ruhumuz/duygularımız, bedenimizle kâinatın unsurları ve duâ arasında müthiş paralellikler gözlemleriz. Kâinat büyük bir insan, insan küçük bir kâinattır. Kâinatın küçük bir örneği, numunesi, minyatürüyüz. Kâinatta yer alan maddî manevî bütün unsurlar, elementler, kanunlar ve enerji boyutları bedenimize yerleştirilmiştir. Dolayısıyla kâinatta cereyan eden olaylar, ruhumuz, kalbimiz, duygularımız, his ve lâtifelerimiz sürekli bir irtibat ve alış veriş hâlinde.
Kur’ân, kâinatın yazılışı; kâinat Kur'ân’ın şekillenmiş, bedenleşmiş hâlidir. Kâinatı kim yaratmış ise, insanı da ondan özetleyerek Yaratan O’dur. Temel duygularımızı kim vermişse, onların paralelini de kâinata O koymuştur. Kâinatı ve insanı kim yaratmış ise, onları okuyan ve tercüme eden Kur’ân’ı da O göndermiştir. Şu halde, insan eğer kendisini okursa, kâinatı anlar. Kâinatı okursa, kendisini anlar. Kur’ân’ı okuyarak anlarsa, hem kendisini, hem kâinatı anlar ve duygularını terbiye ederek, Yaratıcısının istediği tarzda bir kul olmaya çalışır.
Kâinattaki olumlu veya olumsuz oluşumlar kalbimizde yankılanır. Keza, iman, ibadet ve duâ genlerimize işlenmiş, kodlanmış, şifrelenmiştir. Bu İlâhî tasarımdan ötürü ruhumuz, bedenimizle ve diğer maddî varlıklarla uyum içerisinde olursa, o şifreleri açar, kodlarla örtüşürüz. Ruhumuzun istikametini bulacağı yol ise, “sırat-ı müstakîm” denen dosdoğru yoldur. Dosdoğru yol, iman, ibadet ve duâ caddesidir. Ruhumuz, şiddetli merak, ateşli sevgi, dehşetli hırs, müthiş öfke gibi onlarca pozitif negatif duygu ve hislerle örülmüştür.
Vücudumuzda psiko-fizyolojik bağlarla da ruh-beden birlikteliği sağlanmıştır. Dolayısıyla ruhumuza aynı zamanda duygularımızın ve kabiliyetlerimizin derecelerini yönlendirme iradesi de verilmiştir. Ruhumuz, düşünce, iman, niyet, arzu, istek, talep ve duâ şifrelerine göre programlanıp çalıştırılacak şekilde dizayn edilmiştir. İmanımızın gücü, düşünce düzeyimizin yüksekliği, niyetlerimizin kararlılığı, şuurumuzun genişliği, duâlarımızın derinliği ve halisliği oranında ruhumuzu geliştirir, duygularımızı kontrol edip programlayabiliriz.
Duyu ve duygularımızı ve hayatın akışı içinde otomatik olarak yaptığımız normal işleri imanımız ve duamızla şuurlu bir biçimde yönlendirebiliriz. Çünkü inancımız/imanımız, duâlarımız düşüncelerimizi; düşüncelerimiz de şartlı refleksi, onlar da alışkanlıkları, onlar da fizyolojik yapımızı etkiler ve harekete geçirir.
Kâinattaki tüm varlıklar, hal/beden dili, kal/söz, istidat ve kabiliyetleriyle dua ederler. Kur’ân’da her zaman ve zeminde sık sık dua etmemiz ferman edilir. Şu halde, insan, kâinat, Kur’ân ve temel duygularımız duâ ile örtüşür.
Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 29.; 2- Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme, s. 66.; 3- A.g.e., s. 6465, 68.; 4- Kur’ân, Bakara, 73.; 5- İşârâtü’l-İ’câz, s. 29.
24.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|