Bütün dünyada her hangi bir mal, maddî ve manevî sahada markasıyla satılır. Genel kanaat, umumî vicdan ve araştırma meyli, dürüstlük, istikrar, şahsiyet, şerefli çalışma ve emsâli güzel çalışmalar ve doğru hareketlerin ana kaynağı “Mal markasıyla satılır” ve âlem çarşısında muteber kabul edilir. Bunun dışında taklitçilik İslâm hukukunda ve Medeni Kanunda yasaklanmış, yasalar çıkarılmış ve uygulanmaktadır.
Bundan 4 hafta önce bir mimar arkadaşımız önüme bir kitap sundu. (Risâle-i Nurdan tefekkür damlaları, Gençlik Rehberi. Müellifi Bediüzzaman Said Nursî). Çocukluğumdan beri okuduğum ve Abdülmecid Nursî’nin (Ünlükul) bizzat elinden aldığım bu emsalsiz eseri tanıyamadım. Gözlerim yaşlarla doldu. İhanet ancak bu kadar olurdu. Kitap tamamen sadeleştirme adı altında mânâsı değişmiş, maneviyatı izale olmuş, tanınmaz hale gelmiş. Tek değiştirmedikleri Bediüzzaman Hazretlerinin görkemli ismi. Bu kişiler bununla da kalmamış, Hz. Üstadın diğer eserlerini de bu şekilde tahrif etmişlerdir. İçler acısı.
Ayrıca Türkiye’de bazı kişiler, çeşitli isimler altında verdikleri konferans ve seminerlerde ve yazdıkları kitap ve makalelerinde Bediüzzaman Hazretlerinin sözlerini alıyorlar, kendilerine mal ederek satıyorlar ve karşılığında yüksek ücret de alıyorlar. Bu fikir hırsızlarını, şahsım ve birçok araştırmacı mütefekkir insan, hayret ve dehşetle izlemekteyiz. Bunları bulup ayıklamak insanî ve vicdanî tekâmüldür.
Şimdi tarihe ve hakikate dönüyorum. 1967 senesinde Abdülmecid Nursî Efendinin vefatı münasebetiyle Konya’ya gelen ve bir müddet kalan Bediüzzaman Hazretlerinin kahraman talebelerinden merhum Zübeyir Gündüzalp, merhum Halıcı Sabri Efendi’nin mağazasındaki sohbet anında, Risâle-i Nurların neşri üzerine Hz. Üstad’dan şu hatırayı nakletti:
“O tarihlerde Emirdağ’da ve Türkiye’de neşriyatla ilgili birçok gelişmeler oldu. Hz. Üstad’a kendim sordum. ‘Üstadım, bu kadar tazyikat ve takibatlar var ve mâdem ki Risâle-i Nur hizmet ediyor, Bediüzzaman Said Nursî ve Risâle-i Nur Külliyatı demeden neşretsek olmaz mı veya olur mu?’ Cevaben dedi ki; ‘Risâle-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursî demezseniz hizmet olmaz, bu isimlerin önemi vardır. Başka isimlerle neşrolunmaz ve Risâle-i Nur’un tek harfi değiştirilemez, sadeleştirilemez. Çünkü mevhibe-i Rabbânî, sünûhât-ı İlâhî ve ilham-ı kalbîdir.” Bu ifadelerin tarifi Risâle-i Nur’da vardır.
Arşivimde mevcut olan, Konya İ.H.O. emekli öğretmenlerinden muhterem Yaşar Gökçek bana yazdığı mektubunda bununla ilgili bir kayıt düşer: “Bediüzzaman Said Nursî’nin kardeşi Abdülmecid Efendi’den, öğretmenliği döneminde Konya İmam Hatip ve Yüksek İslâm Enstitüsü öğrenci ve öğretmenleri kendilerinin kaleminden Risâlelerin sadeleştirilmesini istemişler. Onlara cevaben demiş ki: ‘Bugünkü ifade, Hz. Üstadın imzası gibidir. Asla değiştirilemez ve sadeleştirilemez. Hem Risâle-i Nurun düşmanlarına fırsat verilmiş olur, hem de Hz. Üstadın ifadesindeki ilmî lezzet kaybolur’”
Biz ve bizim gibi serdengeçti, hakperest, sırf rızâ-i Bârî olarak hizmet etmeye çalışan ve başka mecralara bağlı olmayan muhterem zevat, 28 Şubat sonrası ve daha önceki yıllarda verdiğimiz bütün konferanslarda ve hatta 163’ncü maddeden 1980’de yargılandığımız 2. Ordu Askerî Mahkemelerinde, açık ve net olarak Bediüzzaman Hazretlerinden ve Risâle-i Nur Külliyatından ders yapar gibi unutulmaz ve inkâr edilmez ifadelerde bulunduk. Üslûbumuzdan ve Risâle-i Nur’dan hiçbir idarî mahkûmiyet ve takibata uğramadık. Allah’a hamd olsun ve herkese teşekkür. Kasıtlı mahkûmiyetler hariç...
Peki bu kişi ve kişiler ne olacak? Bunlar kim? Bunlar son dönemlerde zuhur etti. Nurun âlem şümul bayramında bu hırsızlık ve tahrif niçin? Nur talebesiyim diyenler ve ehl-i feraset bunları çözmelidir. Tahrif edenler de manevî tokatlar yiyecekler. Çünkü mal markasıyla satılır. Hele AB sürecinde tam bir maskaralık. Nerede ticarî sicil? Nerede vicdanî sicil?
23.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|