Önce bir tespitle başlayalım ve ardından konuya girelim. Atalarımız hakkaniyet konusundaki hassasiyeti dile getirmek ve bu meyanda ‘Daima ben haklıyım’ yaklaşımını sorgulamak için ‘İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır’ demişlerdir. Öyledir de. Bu aslında aynı zamanda empatik bir tavsiyedir de. Konuya gelecek olursak: Bakü’de toplanan İKÖ, Batı’da artmakta olan ‘slamophobia’yı gündeme getirmiş. Genel Sekreter Ekmeleddin İhsanoğlu konuşmasını buna ayırmış. Elbette haklıdır. Bununla birlikte, son sıralarda Batı’da neden bizzat Müslüman düşmanlığı arttı. Burada bize râcî hususlar ve nedenler olduğu gibi bizzat batılılara râcî nedenler de var. Yani sebepler tek taraflı olarak tayin edilemez. İslamfobisi’nden önce Batı’da Xenophobia denilen yabancı düşmanlığı vardı. Keza antisemitizm denilen Yahudi düşmanlığı da böyledir. Halen Rusya’da yabancı düşmanlığı ile birlikte sarmal bir şekilde yükselen İslâm düşmanlığı bulunuyor. Neonaziler saç tipine bakarak beğenmediklerine Moskova veya Rus kentlerini dar veya mezar ediyorlar. Bazı batılı ülkelerde Çingenelere karşı ayrımcılık da böyledir. Bu elbette ki onların kabahati. İşte bu yönüyle bu kabahati Genel Sekreter Ekmeleddin Bey gündeme getirmiş ve bu hususta batılı ülkeleri ve toplumları sigaya çekmiş. Ne iyi etmiş. Karikatür krizi gibi krizlere temas eden İhsanoğlu İslam aleyhtarlığının Batı medyası tarafından kasıtlı olarak körüklendiğine temas etmiş. Dahası ‘Hastalıklı korku’ olarak nitelendirdiği fenomenle alâkalı olarak Batılı kamuoyu araçlarında İslâm ve öğretilerinin toptan gözardı edildiğine ve farklılıkların da kıyasıya öne çıkarıldığına işaret etmiş. Buna mukabil, Müslümanlardan daha yapıcı davranışlar içinde olmalarını ve Batılıları İslâmî konularda aydınlatmalarını da talep etmiş.
***
21 Haziran günü Tehran Times gazetesi Ekmeleddin Bey’in bu uyarısını manşete taşımıştı. Aslında Tehran Times konuyu manşet yapmakla ister istemez meselenin bir tarafını öne çıkarmış oldu. Oysa ki İhsanoğlu hem nalına, hem mıhına, ya da iğneyi bize, çuvaldıdızı da batılılara batırmış. Aynı zamanda bu yöndeki ihmalimizi ve görevlerimizi de hatırlatarak. Bu yönde iğneyi batırmakla öne çıkanlardan birisi de Ekmeleddin Bey gibi aynı konu etrafında konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Durao Barroso. Bakü toplantısının yapıldığı günlerde Batı’nın iki yakasını biraraya getiren Viyana toplantısı öncesinde ‘Terörle mücadele yöntemleri önce bizi ifsat ediyor’ demiş. Gerçekten de güç ve zenginlik yerli yerinde kullanılmayınca önce sahibini ifsat eder. Tam da TMK’nın Türkiye’de komisyondan geçtiği günü gazetelere yansıyan konuşmasında Barroso şöyle konuşmuş: “Batı dünyası, terörle mücadelede ruhunu kaybedebilir.” İnternational Herald Tribune gazetesinde demeci yayınlanan Barroso şu uyarıda bulunuyor: “Terörle mücadele ediyoruz, ama bunu yaparken hak ve özgürlükleri silip süpürürsek, teröristler kazanmış olur...” Bush’un ve adamlarının yaptıkları başka bir şey mi? AB Komisyonu Başkanı Barroso sözlerini şöyle noktalamış: “Terörle mücadelede benimsemiş olduğumuz ahlâkî tutum, insan hakları alanındaki boşluk veya kopuklukla gölgelenmemeli.” Bunun formülü Batı’nın kendi içinde ayrışması ve Bush gibilere mesafe koymasıdır. Yani Rumsfeld gibilerin söylediklerini tersinden yapmasıdır. Ama Viyana’daki iki yakanın bütünleşmiş görüntüsü maalesef böyle bir tasavvura imkân bırakmıyor. Belki yapılması gereken Mahatır’ın söyledikleri: Bush ve Blair’in yargılanması. İnsanlığın selâmeti de buradan geçiyor. Ama insanlık bu tablodan da çok uzak. Sözgelimi, Şaron’u yargılayan Belçika pes ederken, şimdi karşıtı konuşma yapanları çeşitli bahanelerle mahkûm ediyor. Halbuki Şaron’un suçu sabit ve savaş suçu olarak fiilen subut bulmuş. Diğerleri ise sadece konuşma yapmışlar.
***
Tehran Times’den bir gün sonra Khaleejtimes’dan (22 Haziran 2006) Muhammed Galadari’nin ‘Islamophobia-Why?’ başlıklı yazısını okudum. Bu yazıda Tehran Times’in tam hilafına iğneyi değil, çuvaldızı kendimize batırıyor. Buna da cilduzzat yani mazoşizm diyorlar. İKÖ’nün İslamfobisi konusundaki uyarısını ele alan yazar zaman zaman gerçeklerin dışına çıkmış. Sözgelimi, kendi problemlerimizi dışarıya yani Avrupa’ya ihraç etmekle suçluyor. Bu aslında Bush’un da söylemidir. Peki içimizde başörtüsü meselesi olmasaydı bu mesele Batı’da patlak vermeyecek miydi? Bir başka açıdan, İslamfobisinin Batı’ya has değil küresel olduğunda ısrar ediyor. Özellikle İKÖ’de temsil edilen ülkelerin de bu illetten muzdarip olduklarını yazıyor. Önce içimizi düzeltelim diyor. Sözgelimi birkaç gün içinde insan hakları örgütleri Tunus ve Ürdün gibi iki İslam ülkesini bu hususlarda eleştiriyordu. Tunus bizdeki gibi okul bitirme sınavlarında başörtüsüne yasak getirmiş. Dolayısıyla İslam Konferansı Örgütü çatısı altında Batılılara ders vermek gerekir ama bu işin bir tarafı. Belki de kolay tarafı. Asıl zoru kendi içimizdeki ‘İslam düşmanlığına’ dur diyebilmek. Önce içimizdeki telakkileri düzeltmek. Evet iğne çuvaldız edebiyatının gerisinde düzeltilmesi gereken küresel bir telakki ve anlayış var. Aslında İhsanoğlu ve Barroso’nun konuşmaları da buna parmak basıyor. Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.
23.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|