İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav ilginç bir şahsiyet. Birkaç defa Türk basınını İsrail’e davet ederek özel demeçler verdi. Bunlardan birisinde beş büyük Türk gazetesinin mensuplarıyla bir araya gelmişti. Bunlardan birisi de Milliyet Dış Haberler Müdürü Kadri Gürsel di. Kadri Gürsel notlarında ilginç bir tezada işaret etmişti. Buna göre Moşe Katsav “Millî Görüş gömleğimizi çıkarıp attık ve İslâmcı parti değiliz” diyen AKP’nin ısrarla İslâmcı bir parti olduğunu ileri sürüyordu. AKP’nin İslâmî kimliğine ihtiyacı olduğu gün gibi aşikârdı. Aslında amacı AKP’yi İslâmcı yaparak veya addederek İslâmcıların nazarında meşruiyet sağlamaktı. İslâmı kullanmak için dost İslâmcılara ihtiyacı vardı bunu da kendisine göre AKP’nin şahsiyetinde buluyordu. Kadri Gürsel de bu tezada işaret ederek: “AKP İsrail’e yaklaştıkça İslâmcılığından sıyrılıyor, soyunuyor ve soyutlanıyor. Halbuki tam tezad bir şekilde İsrail’in alaca İslâmî partnerlere ihtiyacı vardı. AKP’de bu potansiyeli görüyordu” mealinde yazmıştı.
Paradoks, ama gerçek. İsrail, İslâm âlemi ile kendisi arasında ‘İslâmcı köprüler’ ve aracı sınıflar arıyor. İngilizlerin Hindistan’da, vesair yerlerde daha önce aradığı gibi. Bunların sayısı da az olduğundan AKP’yi model olarak takdim ediyor.
Bu hususta iki taraf arasında elbette zaman zaman gerilimler ve gel gitler yaşanıyor. Bu da işin tabiatı icabı. Buradaki hezeyan ve küstahlık şu: Neyin İslâmî olup olmadığına mensupları değil, hasımları veya başka taraflar karar veriyor ve belirliyor. Bu yukarıdan bir bakış. Moşe Katsav Türk basınının huzurunda bu yanlışı ikinci kez yaptı. Yanlışında temadi ediyor. Demek ki ondaki bu yanlışlık hastalığı masum veya tesadüfen değil, sistematik. Bu sefer de Türk basınına ‘Kur’ân’ı savunmak bize düştü’ diye konuşmuş. Aslında bu yaklaşım bile, ne kadar ters bir yerde durduklarının habercisi. Bu meyanda eski valilerden Nevzat Tandoğan’a bir ifade atfedilir ve der ki: “Eğer bu memlekete komünizm lâzımsa onu da biz getiririz.” Samimiyet bunun neresinde? Kendilerini taraf değil, hakim olarak görüyorlar.
***
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in İsrail ziyareti öncesinde Türk basınına yaptığı konuşmasında yine benzeri cevherler yumurtlamış. Ezcümleden olmak üzere “Kur’ân’ı savunmak bize düştü” demiş. Öyleyse vay halimize. Kıyamete çeyrek var demektir. İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, İslâmın terörü yasakladığını, ancak dine dayanarak teröre başvuranların bir gerçek olduğunu savunarak, “Kur’ân-ı Kerim’i savunmak bize düştü” diye konuşmuş. Peki İsrail kurulmadan önce İngilizler ve Araplara karşı giriştikleri tedhiş hareketlerinde ve eylemlerinde referans olarak neyi alıyorlardı? Referansları Tevrat değil miydi? Müslümanlardan hesap sormadan önce, kendi mazisinin hesabını versin. Batı Kudüs’teki cumhurbaşkanlığı makamında bir grup Türk gazeteci ile görüşen Katsav şunları söylemiş, “Masum insanların arasına dalıp, ‘Allahüekber’ diyerek bomba patlatıyorlar. Halbuki İslâm böylesine korkunç bir eylemi yasaklıyor. Ama bu o kadar az dillendiriliyor ki, Kur’ân’ı savunmak da bize düştü.”
İran ile yaşanan nükleer gerginlik konusunda da, Katsav, “İran sadece bizim meselemiz değil, herkesin meselesidir. Ürdün’ün, Türkiye’nin ve Arapların meselesidir. İran’ın nükleer silâha ihtiyacı yok, çünkü İran’ın düşmanı yok” ifadesini kullanmış. Neden durduk yerde Türk basınına böyle mesajlar verme ihtiyacını hissetti dersiniz? Dürtüleri mi depreşti dersiniz?
***
Neyse, biz kendisinden İslâma hizmet falan beklemiyoruz. Gölge etmese başka ihsanına ihtiyaç yoktur. Düşmanlığı önlemenin en kestirme yolu, haddini bilmekten geçer. O da kendisinde yok. Biz de bilmukabele kendisine bunu hatırlatırız.
08.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|