Ateist; Allah, peygamber tanımaz insanlarla ne ölçüde diyaloğa geçersiniz?
Eğer gayeniz İ’lâ-yı Kelimetullah ise ona inandığınız hakikatleri tebliğ etmek istemez misiniz?
Bu hal müzmin bir hastalığa yakalanmış bir hastaya uzman bir doktorun zevkle, şevkle el uzatması, onu dertten kurtarmaya çalışması gibi birşey.
Dün söz konusu ettiğimiz Hatip de öyle yapıyor. Allah’ı, peygamberi, dini, imanı tanımayan, “Çocuklar, Allah varsa şeker versin!” diyecek kadar aşırı giden bir kimseye ne kızıyor, ne öfkeleniyor, ne hakaretler yağdırıyor, aksine onu içinde bulunduğu o manevî, müzmin hastalıktan kurtarmaya çalışıyor. Diyalog kurup camiye davet etmesi de bundan.
Hidayet Allah’tan ya! Siz sadece kolları sıvayıp sebeplere sarılırsınız. Mekke’nin fetih günü dahil İslâma savaş açmakta tereddüt etmeyen Ebû Cehil’in oğlu İkrime’nin samimi bir Müslüman olacağını kim tahmin edebilirdi?
İzzet Hocanın manevî inkılâbı için de güzel bir diyalog ve camiye adım atması yetiyor. O günkü vaaz onu öyle etkiliyor ki geçmişe bir sünger çekip kendine yeni bir hayat çiziyor. O da artık İslâmın şefkatli kollarında.
Birgün sosyete denebilecek bir bayan geliyor. Meğer Şekerci Hocanın kızıymış. Hatibimize, “Hocam, siz ne yaptınız da babamın hayatı değişti. Önceden ben yemeğe oturduğumda Besmele çektiğime kızan babam şimdi abdest alıp namaz kılıyor. Allah sizden razı olsun” diyor.
Hatibimiz hizmet aşk ve şevkiyle dolu bir insan. Yüksek İslâm Enstitüsüne daha girmeden Fransa’ya çalışmak için gidiyor. Lion şehrinde İslâmı araştıran bir bayanla tanıştırıyorlar onu. İslâmı araştırmış ama hep oryantalistlerin maksatlı yaklaşımlarını içeren kitaplar okumuş. Sohbet esnasında Hatibimiz, bayana Muhammed Hamidullah’ın öncelikle Fransızca İslâma Giriş isimli eserini okumasını, bir ay sonra da görüşebileceklerini söylüyor. Bir ay sonra görüştüklerinde de bayan kitapta yazılanların hoşuna gittiğini ifade ediyor, İslâma girme temayülü gösteriyor. “Yalnız Hocam,” diyor. “Ben domuz eti yemeden yapamam. İslâm ise domuz etini haram kılmış. Nasıl Müslüman olacağım?”
Birgün Kâinatın Efendisine, “Ya Resûlallah, falan delikanlı namaza geliyor, ama şu şu günahları da işliyor” diye şikâyet ettiklerinde, Efendimiz (a.s.m.), “Bırakın onu, namazı onu kötülüklerden alıkoyacaktır” buyuruyor.
Allah Resûlü’nden (a.s.m.) ölçüyü almış Hatibimiz, “Kardeşim,” diyor. “Sen şimdilik namaza başla!” Ve bayan Müslüman olup namaza başlıyor. Bir süre sonra da domuz etini yemenin namazla bağdaşmayacağını anlayıp terk ediyor.
Birgün Hatibimize bir radyodan bir yetkili, “Hocam, eğer uygun görürseniz bizim radyoda da sizin tefsir sohbetlerini dinlemek istiyoruz” dediğinde, “Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ‘Lâ ilâhe illallah’ dışında hiçbir şeye ‘lâ’ demediğini” belirttikten sonra teklifi kabul ettiğini, tefsir sohbetlerine radyoda başladığını söylüyor.
Okuyucularımızın hatırlayacağı üzere daha önce hatıralarına köşemizde yer verdiğimiz bu Hatip Mahmut Toptaş Hocadan başkası değil. Tefsir sohbetlerini yapmaya başladığı radyo da Bizim Radyo.
Evet, gittikçe kadrosu zenginleşen, internetten de dinlenebilen Bizim Radyo 104.4’ten yayın yapıyor.
08.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|