Hazret-i Ebûbekir, fırsatları bulutlara benzetir. “Fırsatlar bulutlar gibidir, çabuk geçer” der. Toprağını işleyenlerin yağmurdan istifade ettikleri gibi, fırsatları zamanında değerlendirenler de onlardan istifade ederler. Dünyayı tersine çevirmek ve geçen zamanı geri getirmek mümkün olmadığından, kaçan fırsatları yakalamak da mümkün değildir. İş işten geçtikten sonra dövünmek ise, hiç bir işe yaramaz. Geçmişe dönüp baktığımız zaman, “Keşke zamanında şunu şöyle yapsaydım” diyeceğimiz bir çok imkânları heba ettiğimizi görürüz. “Şimdiki aklım olsaydı,” diyerek kaçırdığımız fırsatlar için pişmanlıklarımızı dile getiririz. Ama, atalarımızın dediği gibi, “Son pişmanlık fayda etmez”.
Giden fırsatları geri getirme imkânına sahip değiliz. Zira, geçmiş elimizden çıkmıştır. Ama, içinde bulunduğumuz an ve gelecek zaman ise, yeni fırsatları ayağımıza getirebilir. Onun için geçmişte kaçırdıklarımıza dövünmeyi bir kenara bırakıp, gelecek fırsatları değerlendirmeye bakmalıyız.
Böylece kayıplarımızı en aza indirmiş oluruz. Geçmişten ders almak da bir kazanç olduğundan, belki de kâra bile geçeriz.
Dünya işleri ile ilgili konularda kaçırdığımız fırsatları bir şekilde telâfi edebiliriz. Meselâ, üniversite sınavına girip de kazanamayan bir genç, bu sene için fırsatı kaçırdığını düşünebilir. Ama, daha çok çalışarak gelecek yıl gireceği sınavda daha yüksek bir puan alma imkânına da sahiptir. Gençliğini kötüye kullanmak sûretiyle ebedî hayatı için çok önemli olan fırsatları kaçırdığı zaman ise, bunu telâfi etmek mümkün değildir. Üniversite sınavının tekrarı var, fakat gençliğin tekrarı yoktur.
Gençlik, hayatta insana bir defa sunulan çok önemli bir fırsattır. Ancak, kaybedildiği zaman değeri anlaşılır. Onun için gençliğin değerini en iyi anlayanlar ihtiyarlardır. Bir çok ihtiyarın “Keşke gençliğim bir daha elime geçse de en güzel şekilde değerlendirsem” dediğini duymuşuzdur. Fakat gençlik, rüzgârın kanatlarına takılan bir bulut gibi çabucak geçip gitmiştir. Bu yüzden, bazı âşıkların ve ozanların, gençlik özlemlerini dile getiren şiirleri, kaçan fırsatların arkasından yakılan ağıtlar gibidir.
“Fırsat” kelimesine başka anlamlar yükleyen bazı gafil sefil zihniyetler de vardır. Bunlar, fırsattan istifadeyi hırsızlığa, yolsuzluğa, soygun ve talana bir vasıta yaparlar. İnsî ve cinnî şeytanların fısıldadığı bir takım sözleri “ata sözü” diye kabul etmek sûretiyle, dalâletlerine gerekçe gösterirler. İyi niyetle söylenen ve doğruları dile getiren gerçek atasözlerini de kötü emellerine âlet ederler. Meselâ, “Bal tutan parmağını yalar, su akarken testini doldur” gibi atasözleri bunlardandır. Atalarımız, “Su akarken testini doldur” demişler. Fakat biz, çoktan beri atalarımızla aynı dili konuşmadığımızdan, bunu da yanlış anlamışız. Testi ile yetinmemiş, fırsatı ganimet bilerek hortumla bütün suyu çekmeye kalkışmışız. Böylece hayatımıza “hortumculuk” diye bir kavram girmiş bulunuyor.
Cenâb-ı Hak cümlemize, fırsatları en güzel şekilde değerlendirme feraseti versin diyor, gönül dostlarına saygılar sunuyorum.
DURMA GÖNÜL
Madem bekâ istiyorsun,
Fenâya yüz verme gönül.
İşte geldin gidiyorsun,
Hiç bir gönlü kırma gönül
Hayat kısa bir seyeran,
Boşa hayal kurma gönül.
Ne tez geçti bunca zaman,
Sorma gönül, sorma gönül.
Yollar çetin, geçitler dar,
Sırtına yük vurma gönül.
Arkamızdan gelenler var,
Yol üstünde durma gönül.
Fırsatlar elinde iken,
Nedamet et durma gönül.
Henüz bu can tende iken,
Fırsatı kaçırma gönül.
Ağla, ağla durma gönül
07.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|