Şanlıurfa’dan Muhammed Ünverdi: “1- ‘Kim müezzinin sesini işitir de, o kimseyi müezzinin dâvetine uymaktan alıkoyan bir engel yoksa onun tek başına kıldığı namaz kabul olmaz.’ (Ebû Davud, Salât, 47) hadisini açıklar mısınız? 2- İnsanın kaderi değişir mi?”
1) Bu hadiste Peygamber Efendimiz (asm) ezan sesini işiten kimsenin namazını cemaatle kılmasının önemini bildirmiştir. İmam Sindî’ye (ra) göre kabul olmazdan maksat, namazın sevabının noksan olacağıdır. Ebû Davud’un rivayetinde, sahabeler: “Özür nedir?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (asm): “Korku veya hastalıktır” buyurdu. Mal korkusu, can korkusu, ırz korkusu makbul özürlerden olabileceği gibi, şiddetli yağmur, şiddetli soğuk, şiddetli çamur, şiddetli açlık hissi, küçük veya büyük abdest sıkışıklığı, hastabakıcılık ve her türlü fizikî veya psikolojik hastalıklar gibi rahatsızlıklar da makbul özürlerdendir. İmam Nevevî Hazretlerine göre, tek başına kılınan namaz, farzın ifası için yeterlidir. Fakat cemaatle kılınan namaza göre sevabı eksiktir. Peygamber Efendimiz (asm) bunu vurgulamak istemiştir.
Bu hadiste Peygamber Efendimiz (asm):
I- Namazın cemaatle kılınmasının önemini belirtmiştir.
II- Cemaatten özürsüz olarak geri kalan kişinin bol sevaptan ve sünnet sevabından mahrum kalacağını bildirmiştir.
III- Ciddî özrü sebebiyle cemaatten geri kalmanın meşrû olduğunu; sevapta noksanlık getirmeyeceğini müjdelemiştir.
2) Gelelim insanın kaderinin değişip değişmeyeceği meselesine… İnsanın kaderi durup dururken değişmez elbet. Fakat insanın duâ ve niyazına göre, amel ve duruşuna göre Cenâb-ı Allah kişiyle ilgili takdir ve tasarrufunu dilediği gibi değiştirir. Evet, kadere iman haktır. Fakat bunu doğru anlamamız gerekir. Unutmayalım: Cenâb-ı Hak Kur’ân’ın hiçbir âyetinde kul ile Rabbi arasına bir “kader” engeli koymamıştır! Öyle ya; kader değişmez düz bir yazı olsaydı duâya ve niyaza, isteğe ve dileğe ne gerek vardı? Ama dikkat edelim ki, Kur’ân’a göre kul Rabb’ine her an sığınmalı, her an duâ etmeli ve her an istemelidir. Rabb-i Rahîm de her an duâlara cevap veren1 ve kabul edendir.2
Öyleyse, Cenâb-ı Hak kulu ile kulunun gidişatına, duasına, niyazına, kalbine, ihlâsına, yönelişine ve davranışlarına göre muamele yapar. Bu muamele bizim için yeterlidir. Buna isterseniz, ‘kaderimiz bizim olumlu davranışlarımız ve Allah’ın takdiri ile değişir’ diyelim. İşte âyet: “İman edip tövbe eden ve sâlih amel işleyenlerin, Allah kötülüklerini iyiliklere değiştirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.”3
Nitekim Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, Allah’ın “ata” kanunuyla dilerse kulunun kaderini kaza etmekten, yani uygulamaktan vazgeçtiğini bildirmiştir.4
***
Mustafa Seçkin: “İmamlar hac sınavını kazanıp hacca gidince farzı yerine getirmiş olurlar mı? Gazetede yazar mısınız?”
Hac sınavını kazanıp diyanetin imkânlarıyla hacca giden bir imam, farz haccını eda etmeye niyet edip haccederse, “Men’istedâ’a” (kim ki güç yetiriyorsa…) kaydına girmiş ve hacca gitmeye güç yetirmiş olduğundan, farz haccını eda etmiş olur. Allah kabul etsin.
***
Karabük’ten Ali Kılınç: “Câmiü’s-Sağir’in 3650. hadisinde ‘Kim Cuma gününde anne ve babasının veya onlardan birisinin kabrini ziyaret eder ve orada Yasin okursa günahları bağışlanır” buyruluyor. Bu hadise göre kimin günahları bağışlanıyor? Anne babanın mı, evlâdın mı? Yoksa her ikisinin de mi? Bu müjdeye mazhar olabilmek için en son nihaî vakit hangi an veya namaz vaktidir?”
Allah’ın rahmetine sınır konabilir mi? Dilerse anne babayı bağışlar, dilerse evlâdı bağışlar, dilerse her iki tarafı bağışlar. Onun bağışlaması sonsuzdur. Amel evlâda ait olduğundan evlâdın günahları bağışlanır. Yasin Sûresinin feyzi ile de anne ve babanın günahları bağışlanır. Bu müjdeye ulaşabilmek için hayatta oldukça Cuma günleri her fırsatta anne ve babanın kabrini ziyaret etmeye gayret etmelidir.
Dipnotlar:
1- Mü’min Sûresi, 40/60. 2- Bakara Sûresi, 2/186. 3- Furkan Sûresi, 25/70. 4- Mesnevî-i Nûriye, s. 175.
07.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|