Kürsüye çıktı, bildiklerini, öğrendiklerini halka anlatmaya başladı. Konu gereği söz döndü dolaştı, Şekerci Hocaya geldi.
Kimdi bu Şekerci Hoca? Hatip, “Ben Şekerci Hocayı duydum, ama görmedim. Göreniniz, bileniniz var mı?” diye sorduğunda cemaatten iki kişi söz alıp, “Hocam biz tanıyoruz. Biz bizzat yaşadık şeker olayını” dediler.
Şekerci Hoca kimdi? Şeker olayı neydi?
1940’lı yıllar… Allah demenin suç sayıldığı dönemlerde, Necati Bey Köy Enstitüsü mezunu Şekerci Hoca namında İzzet Hoca öğretmenlik yaptığı ilkokulda, malûm ve meşhur şeker hikâyesinin kahramanlarından(!). “Çocuklar Allah’tan şeker isteyin, verecek mi bakalım!” dediğinde, çocuklar şeker isterler ve fakat bulamazlar. Zehirini kusar Şekerci Hoca: “Gördünüz mü çocuklar,—hâşâ—Allah olsaydı size şeker atardı” der ve ekler: “Peki, şimdi benden isteyin!” “Öğretmenim bize şeker ver!” diye bağırır çocuklar. O da önceden cebine koyduğu şekerleri çocuklara atar ve peşinden de, “Ben varım ki size şeker atıyorum. Allah yok” der.
Bu tip olayların bir zamanlar okullarda gerçekleştiğini duymuştuk da İzzet Hocanın da böylelerinden olduğunu bilmiyorduk. Hatip Efendi vaazında bunu boşuna dile getirmemiş. Cemaatten el kaldırıp, “Hocam biz tanıyoruz. Bizim öğretmenimizdi” diyen iki kişiye Hatip, “Peki, sizinle namazdan sonra görüşelim” diyor ve vaazdan sonra görüşüyorlar.
Olayı tahkik etmiş Hatip Efendi. Onlar da öğrencilik yıllarında İzzet Hocanın böyle bir tavır sergilediğini anlatmışlar. O günlerde hatırı sayılır bazı kişiler hükümete öğretmeni şikâyet etmiş, öğretmenin açığa alınacağını beklerlerken bir de ne görsünler ortaöğretimde müdürlük gibi daha üst bir göreve getirilmesin mi?
Peki, Hatip Efendi bu hareketiyle ne yapmak istiyormuş? Bunu kendisinden başka kimse bilmiyor.
İzzet Hoca o günlerde emekli olmuş bir öğretmen. Hatip Efendinin görevli olduğu Edremit’te ikamet etmekte. Cemaatinden İzzet Hocanın talebesi olan o iki kişiye, “Randevu alıp Perşembe günü beni İzzet Hocayla görüştürür müsünüz?” diyor. Onlar da, “Hay hay hocam!” deyip işyerinde görüşmelerini sağlıyorlar. Hoş beşten sonra, hiç dinî konulara girmeden, havadan sudan konuşarak İzzet Hocayla dostluk kuruyor Hatip Efendi. Kısa sürede bu dostluk o noktaya varıyor ki Hatip Efendi, “Birbirimizi sevdik. Ben bu ilçeye vaiz olarak tayin olundum. Sevdiğim insanı Cuma günü vaazda karşımda görmek isterim. Yarın Cumaya bekliyorum” diyor ve geleceğine dair söz alıyor. Beraberinde getirdiği arkadaşına da Cumaya 45 dakika kala İzzet Hocayı camiye getirmesini istiyor. Bu arada terzi, berber gibi dostlarına da İzzet Hocanın Cumaya geleceğini duyurtturuyor. Halk o gün camiyi tıklım tıklım dolduruyor. Gerçekten o güne kadar başı secdeye varmamış İzzet Hoca sözünde durup tam Hatibin karşısına oturuyor.
Sonra ne mi oluyor? Onu da bir sonraki yazımızda anlatalım.
07.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|