Günahlar, çirkinlikler, fenalıklar bizi adeta her tarafımızdan kuşatmış durumda. Şerlerle, kötülüklerle, seyyiatlarla adeta içiçe bir hayat yaşıyoruz.
İyilerle kötüler, hayırlarla şerler, güzellerle çirkinler birbirine karışmış bir biçimde, adeta harmanlanmış bir şekilde önümüze serilmiş durumda.
Bunları birbirinden tefrik edip, ayırabilmek de her adamın kârı değil. Derin bir feraset, ihatalı bir basîret, ince bir akıl ve şuur gerek.
Öyle sıradan bir akıl ile, sathî ve yüzeysel bir basîret gözüyle, tahkikten uzak taklidî bir iman dürbünüyle bu asrın fenalıklarını, çirkinliklerini derk edip, onların tuzaklarından korunmak adeta imkânsız gibi.
Bediüzzaman bu asra “Dehşetli asır, gaddar asır, acımasız asır, tehlikeli asır” diyor. Bu asrı çok iyi tahlil eden, çok iyi tetkik ve teşhis eden bu asrın mütehassısı, bu asrın adamı mübalâğa mı ediyor acaba? Bu asrın ehl-i dini tehdit eden özelliklerini ve tehlikelerini yanlış mı teşhis ve tavsif ediyor? Hâşâ...
Tehlike büyük... Gördüklerimizden, şahit olduklarımızdan öteye çok daha büyük... Günlük hayatımızda ehl-i dinin içiçe olduğu manevî tehlikelerin ne kadarını görebiliyoruz? Hususî dünyamızın ötesinde bütün bir milletin ebedî hayatını tehdit eden şerlerin, menfîliklerin, çirkinliklerin ne kadarından haberdar olabiliyoruz?
Sigara içme yaşının altıya, uyuşturucu kullanma yaşının on bire kadar indiğini, içki, fuhuş, hırsızlık olaylarının başını alıp gittiğini medyadan öğreniyoruz. Çok daha gizli işlenen bu çeşit kötü alışkanlıkların medyaya yansımayan kısmından çoğumuzun haberi olmuyor.
Yıllar önceden Bediüzzaman, “Dakikada yüzlerce günah bize hücum ediyor”, “Günah üzerimize sel gibi geliyor” ve “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. Ben o yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum...” diye feveran ediyor.
Bediüzzaman’ın tâ o zaman gördüğü tehlikeler bu gün itibarıyla görebildiğimiz kadarıyla şiddetlenerek devam ediyor. Ve hiçbir istisnası olmadan bütün insanlığı tehdit ediyor.
İşte bunun için Bediüzzaman, bulunduğu zamandan günümüzü de engin ferasetiyle görmüş olmalı ki, bütün zamanını ve mesaisini bu tehlikeleri bertaraf edip, bütün insanlığı bu dehşetli sârî tehlikelerden korumak için harcamış. Altı bin sayfalık emsâlsiz Kur’ân tefsirini, insanların istifadesine sunarak, paha biçilmez bir hizmette bulunmuştur.
Bir asra yakın bütün ömür dakikalarını milletin iki dünyasını tehdit eden bu dehşetli imansızlık cereyanını yok etmek için çabalamıştır.
Çünkü o büyük insan, bu dehşetli asırda insanları ablukaya alarak, hertaraftan kuşatan bütün kötü alışkanlıkların yegâne sebebinin zaaf-ı diyanetten olduğunu çok iyi biliyordu. Yani bütün günahların, bütün fena ve çirkin alışkanlıkların kaynağının iman zaafiyeti olduğunu; bunun tek çaresinin de imanı ve inancı kuvvetlendirmekten geçtiğini yakînen teşhis etmişti.
İşte o bunun için Risâle-i Nur Külliyatını vücuda getirdi. Bu eşsiz eser, işte bugün bütün kötü alışkanlıkların bir reçetesi, bir panzehiri olarak, milyonlarca insana şifâbahş nurunu neşrediyor.
Bugün bu harika eser külliyatından istifade eden insanlar, imanlarını, inançlarını takviye ederek, yukarıda saymaya çalıştığımız kötü alışkanlıklardan korunabilme başarısını gösterebiliyorlar. Bu sayede huzur ve saadetin tadını çıkarıyorlar.
04.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|