Bulutsuz bir gökyüzü de mavidir, “özel durum” hatası veren bilgisayar ekranı da. Ama hatalı ekrana baktığımız kadar bakmayız, gökyüzüne.
Ben öyle başı yukarıda dolaşan kimseye rastlamadım. Rastlasam, aklıma önce, akıl sağlığıyla ilgili bir problemi olduğu gelirdi. Benim aklıma gelmese, onun başına bir şey, mesela üstüne düştüğü bir kaldırım taşı gelirdi.
İnsanlar genellikle yıldızları, mehtabı, güneşin doğuşu ile batışını, bir de havaî fişekleri seyreder. Bulutlara bakıp onlardan anlam çıkaran çocuklar olduğu gibi, onlara ideolojik anlamlar yükleyen büyükler de yok değildir.
Ama bulutsuz, masmavi bir gökyüzünün seyircisine rastlamadım. Belki olağan bir şey olduğu içindir. Ay ya da güneş tutulması gibi nadir bir gök olayı olsa, koşa koşa bakarlardı. Ama “alt tarafı” gökyüzü işte. Boş bir deftere niye bakıp dursun ki insan. Bir yazı, bir resim, hiç olmazsa karalama, en azından parmak izi olmalı ki, okusun, görsün, anlam çıkarsın.
Oysa insan uçsuz bucaksız denizlere, okyanuslara bakmaya bayılır. Deniz kenarındaki arsalar ve evler daima daha değerlidir. Güzel havalarda ilk gidilen yerler sahillerdir. Tatil deyince aklına plajlardan başka bir şey gelmeyen bir tatilci türü bile mevcuttur.
Ama ben, gökdelen çokluğundan gökyüzünün görülemediği için para etmeyen konutlara dair bir şey duymadım. Kiracıların, evsahipleriyle kira pazarlığı yaparken, bu kozu öne sürdüklerine şahit olmadım.
New York’ta, ışık yoğunluğundan dolayı yıldızları göremeden büyüyen çocuklara dair okuduğum yazılar var; ama aynı çocukların gökyüzünün masmavi, berrak, huzur veren derinliğini tecrübe etmeden bir ömür sürdüklerinden şikâyet eden bir yazı okumadım.
Başımızı kaldırıp başımızın üstündeki maviliği göremememiz; dik başlılığımızdan olabilir mi?
Hayatı yeryüzünden ibaret görüp, bir ömür boyu başımız önümüzde dolaşmamızdan mı acaba?
Ve buna rağmen başımızın dik olduğunu sanmamız tuhaf değil mi?
01.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|