Sabrın umudu, sıkıntının telafisidir. Metanetle geleceğe cesaret vermektir. Her sıkıntı, ferahlamanın kapısı ve gelişmenin anahtarıdır. Yumruk yiyen hamur gibi, hayat hamurunu kıvamına getiren, maruz kalınan ve katlanılabilir “yumruk”lardır.
Hayat varsa, sabır gerekecektir. Ümit varsa, ümidi hak edecek ve zorluk tünelinden aydınlık sonuca gidecek bir irade olacaktır. Katlanılan, ruhumuzda değer bulan varlıklardır. Musibetlerin dili, niyetin pozitif düşüncesi ile birleşen yüksek fikirlerin rahmet tecellileridir.
Tefekkür, uğrunda hayata bağlanılan şuurdur. Şuur, bedenlere sığmayan ve âlemin sırlarına vakıf olma arzusundaki merakın yol arkadaşı olduğunda, imanın tahkiki huzurunu verir. Vicdan, emanet bedene musallat olan menfî fikirlerin yanlışlarına “Hayır” diyen bir iç itirazdır.
Ruh, hayatın dokusunda yer alan bütün nakışların enerjisidir. Bu nakışlar; irade, akıl, kalp ve duygu desenlerinin tutarlı bütünlüğüdür. Hayalden niyete geçiş veren ilk fikirler, niyetin doğru olması ile orantılı birbirini takviye eder.
Amaç, hayallere hayal olmalıdır. Amacın hâkim olduğu ve ona göre oluşan hayaller, bir disiplin ve odaklanmayı beraberinde getirir. Dehaya dönüşen dikkat, amaca göre niyetin safiyetindeki hayallerle karar safhasına doğru ilerler.
Düşüncenin teşekkül basamaklarında hayalle başlayan ve niyetle anlam kazanan seyir, amacın rehberliğinde hedefini belirler. Karara dönüşen ve “tamam” diyen bir iç kontrol sistemi ile birlikte gelinen son nokta iradedir. İrade, bir hedefi yapma kararlılığıdır. Bu kararın içinde amaç yüklü hayaller ve bütün bunların ruhunu veren niyet vardır.
Böylece “tahayyül, tasavvur, taakkul ve tasdik” basamakları geçilmiş olur. Bunlar aynı zamanda iradenin basamakları olarak görülebilir. Sıra, iradeden zihin safhasına gelmiştir. Burada, iradenin nasıl tahakkuk edeceğine cevap aranılır. Zihin, iradeye bağlı bir disiplinle “Adetullah” dediğimiz yaratılış kanunlarına göre düzenler ve faaliyetlerini programlar. Bunlar; planlama, uygulama, izleme gibi aşamaları hayatın içinde bize verir.
Zihin, irade kaynaklı bir muamelede sağlıklı ve kalıcı bir muvaffakiyet için çalışır. Sadece görevini yapar. Yolunda yürür. İstikametini bozmaz. Maksadında yol alır. Çünkü irade kuvvetinde bir niyetin, hayalin, amacın ve kararın merkezindedir. “Gaye-i hayal” olunca, zihin, kendi ekseninde “enelere dönme” tehlikesinden uzaklaşır.
Müspet “Ene” dediğimiz müspet benlik, şahsî tasavvur dediğimiz “fikr-i infiradî” olan menfî benlikten ayrılmıştır. Ene, müspet yönde bir ölçü birimi olarak “vahid-i kıyasî” değerindedir. Himmeti millettir. Bir başkası adına hizmetkârdır. Yaratıcı adına anlam kazanmakta ve O’nun ismiyle kıymet bulmaktadır.
Zihin, günlük hayatın devam eden kuralları ve bilmemiz gereken zorunlulukları ile bunları uygulamada karşılaşacağımız sonuçları için bir kumanda ve kontrol merkezidir. İradenin temsil değeridir.
İradenin zihinle gelişen düşünceleri, müspet veya menfî mecrada kendine yol arar. Müspet sonuçlar, hislerimizi huzurlu bir heyecana ve sevince götürür. Duygular, iradenin ve zihnin sermayesini yaşatırlar. Onların yansıması ve ifadesi olurlar. Dışa vurumun sözcüsü duygular olur. Bedenin giydiği elbise, zihnin düşünceler üzerinde duygulara biçtiği kumaştır. Bu kumaşın mesajı, sahip olduğu renklerdir. Ona göre motiflerini okuturlar.
Duygular, düşüncenin dilidir. İradenin kodlarıdır. Arka plan okumaların kapısıdır. Büyük arzuların ve kararlı isteklerin düşünce sorumluluğunda vardıkları nokta duygudur. Sonrasını duygular anlatır. Coşkuyu, teşviki, mutluluğu ve canlanmayı bütün varlığımıza nüfuz eden hislerin haritası kapsar.
Hislerin beslendiği kaynaklar sırasıyla irade ve zihindir. İrade kalitesinde zihnin üretimi ve hislerin zekâsı vardır. Bunlar, vücut kimyasının elementleridirler. Hayat binasının dokularıdırlar. Ruhun, candaki temsilleridirler.
Hislerin, süzülmüş duyguları lâtifelerdir. Terbiye edilmiş iradenin ve eğitilmiş düşüncenin bütün ihtiyaçlarının karşılanması ile his dünyası, ruhanî lezzetini ve hidayet nimetinin “ruhun cenneti” olma kabiliyetini inkişaf ettirir.
Bu noktada, “lâtife-i Rabbaniye” dediğimiz ulvî tecellînin en safi ve en saadetli neticeleri vardır. Maddî ve manevî bütün sistem, Rabbi’nin “lâtife” kalitesinde irade-zihin-his süzgeçlerinden geçmiş, vicdanî ve ruhanî bir letafetin nimetlerine kavuşmanın şükrü ile sonsuzlaşmaktadır.
01.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|