Bir fetih idi.
Üstün gelmek veya başkasına baskı yapıp ezmek anlamında değildi.
Bir Peygamber (asm) müjdesi idi.
Asırlar öncesi idi.
“İstanbul mutlaka fethedilecektir”
Kimler fethedecek idi?
Müslümanlar.
Yeryüzünün yarısı, insanların beşte biri bu dinin emrine girecekti.
Fetih idi.
Fetih önce gönüller üzerinde taht kurmuştu. Medeniyetten yoksun zaman ve asırlarda yeryüzüne doğan İslâmiyet güneşi sayesinde hayat, hayat olmuştu.
İşte asırlara hükmeden, çağlar kapatıp çağlar açan İslâmiyet, yaşandığı asırları gülzâr etmişti.
Fetih idi.
O aşk ve heyecan gönüllerden hayata yansıdığı zaman sanatta, ticarette, ziraatta, teknikte mesafe alınmıştı.
Diğer İslâm devletleri gibi Selçuklu ve Osmanlı da bu fethe hep en üstün katkı sağladı.
Osmanlı üç asır dünyanın süper devleti olarak hayatını altı yüz yıl devam ettirdi.
Selçuklu’yu da katarsanız bu bin yıl eder.
Kur’ân’ın övgüsüne lâyık olan bu millet, ne zaman dinden elini-ayağını çekti gerilemeye başladı.
“Din hayatın hayatı, hem ruhu, hem esası, ihya-yı din ile olur şu milletin ihyası” sözlerine aldırış edilmemişti.
Zillet içinde yaşayan Avrupalılara hayran nice karanlık kafalar, bu milletin seyrini değiştirip, Avrupa zalimlerinin dümen suyuna girmişlerdi.
Gönüller ve güller üzerinde fetihler devam ediyordu. Devam ediyor.
İslâmiyet gibi güneş parlaklığında olan bir din ile günden güne kendi karanlıklarını aydınlığa dönüştüren dünya insanlığını görüyoruz.
Renk, dil, ırk, coğrafya yok. Din var, iman var, Kur’ân var.
Mekke bir mihrab, Medine bir minber, o gönüller sultanı bütün ehl-i imana imam, bütün mü’minlere hatiptir.
Fetih devam ediyor. Gönüller fethediliyor.
01.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|