Dünyanın her yerinde devletin sebeb-i vücudu; milletin saadet ve bekâsıdır. Devlet, mukaddes bir put değil, milletin emrinde vazgeçilmez bir vasıtadır. Kıymeti kendisinde değil, millete gördüğü hizmettedir..
Devlet, mabed değildir... Herhangi bir ideolojinin havariliği için vücut bulmamıştır, hiçbir izm’in bekçiliğiyle de mükellef değildir. Yegâne mükellefiyeti, milletin saadetidir. Milletin inançlarına, yaşama tarzına hürmet, biricik vasfıdır. Karşısında eğildiği tek güç, millettir. Millet varsa, devlet vardır. Milletsiz devlet, ordusuz kumandan gibidir; kaçık bir kumandan, yahut Donkişot.
Millete rağmen devlet, istibdattır. Eski komünist bloku ve krallıklar, millete rağmen devletin meş’um örnekleri. Bu ülkelerde devlet belli bir zümrenin hizmetindedir; mükellefiyeti, kral ve hanedanın saadetiyle başlayıp biter. Sözde hukuku da, güzide müesseseleri de aynı habîs emele hizmet eder. Kaba kuvveti, sırtından semirdiği milletine karşı kullanmakta tereddüt etmez. Hapishaneleri Ortaçağ zindanlarından farksızdır; suçluların değil, mazlûmların ömrünü tüketen kodesler.
Millet menfaatlerini seslendirenler, vatan hâini ilân edilirler... Bu gibi durumlarda müstebid devlet, bütün müesseseleriyle şeytanî bir koro kesilir. Kendisinden yakınanlar için Cehennem besteleri yapılır. Nankörlerin bu cennet(!) ülkede yerleri yoktur. İhanetlerinin bedelini ya hayatları ile öderler, ya hürriyetleri ile; yahut alçaltıcı bir nedametle hizaya getirilirler.
Hür düşünce, veba kadar tehlikelidir. Düşünce adamı imha edilir. Doğru ve serbest tek düşünce, devletlilerin düşüncesidir. Bu maskeli baloda iltifat görenler, urbalarında devletten bir alâmet-i farika taşıyanlardır.
Osmanlı için, devlet mukaddestir. Mukaddestir, çünkü devlet i’la-i Kelimetullah içindir. Meşrûiyetini milletin inançlarından alır. Başlıca maksadı, yer yüzünü sulh ve selâmete kavuşturmaktır. Savaş meydanları, bu mukaddes maksat yolunda hayatlarını feda eden şehitlerin son tebessümleri ile nurlanır. Yavuz, kendisini Hakim’ül Harameyn olarak vasıflandırmak isteyenlere hiddetle karşı koyar... Estağfurullah... O, Hakim’ül Harameyn değil, Hadim’ül Harameyn olmak için yola çıkmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir çok noktadan millete rağmendir... Milletin inanç ve yaşama tarzını beğenmeyen, tehlikeli ve düşman addeden devlet ricali ve bürokratlar evham içindedirler; rejim elden gidecek, lâiklik yıkılacak diye. Gerçekten evham içindeler mi, gerçekten böyle bir korkuları var mı? Hayır, sanmıyorum... Bu, millete rağmen menfaatlerini devam ettirmenin basit bir tezgâhıdır. Aslında ne yıkılan bir rejim söz konusu, ne hedef alınmış muallâ bir lâiklik... Çığlık çığlığa feryad koparmak, yavuz hırsızın bilinen taktiğidir. Devlet nimetlerini garat ve gasbedenlerin milletten yakınmalarından gına geldi. Yeter artık, yeter...
Genelkurmay Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı makamının el değiştirmesinin yaklaşması, memleket afakını gökgürültüsünü bastıran hezeyanlarla doldurdu. Ankara odaklı yer altının dehlizlerinde çeteler cirit atıyor. Emekli ya da muvazzaf askerlerin ön plana çıktığı çetelerin bini beş para... Susurluk, Şemdinli, Sauna, Eryamanlar resmî geçitte...
Maksat, Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini arzuları istikametinde sevk ve idare edip, mülevves menfaatlerinin devamını sağlamak. Yapılması gereken ilk iş, millete ve onu icrada temsil makamında olan AKP kadrolarına korku salmak, iş yapamaz hale getirmek. Erdoğan ve ekibi, bu meş’um tezgâhı görmek ve boşa çıkarmak zorunda.
Her iki makamın da el değiştirme şekli bellidir. Genelkurmay Başkanını hükümet tâyin eder, Cumhurbaşkanını millet meclisi seçer... Hukukî mevzuat budur... Bunun dışındaki arayışlar hukuksuzdur... Avrupa Birliği’nin eşiğinde bekleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir takım çetelerin arkasındaki karanlık güçlere hukukunu iğfal ettiremez. Bu, milletin nâmusunu payimal etmek olur. Mevcut iktidarı beğenmeyenler, milleti beğenmeyenlerdir.
AKP, Genelkurmay Başkanını tâyin edemez, irade beyanında bulunamaz, tercih hakkını kullanamaz demeye getirenler, millete efendilik taslıyorlar. Cumhurbaşkanlığı makamını “son kale” ilân edip, o makamı AKP’den korumak isteyenler, milletin hür iradesini tahkir ediyorlar. Mevcut iktidar, ne bir gece yarısı darbesiyle Meclise gelmiştir, ne de kanlı bir isyanın ardından oraya çöreklenmiştir. AKP, bu necip milletin hür tercihiyle iktidar olmuştur.
AKP’yi çok mu beğenirim? Hayır.. Oy mu verdim? Hayır... AKP yeniden iktidar olabilir mi? Olabilir, ama şu şartlarla: Milletin kendisine yönelmiş teveccüh ve iradesine sahip çıkması şartıyla. Boğuk çete naralarına, karanlık yüzlü kafilelerin gizli ya da alenî tehditlerine pabuç bırakmaması şartıyla... Şemdinli meselesini olması gerektiği şekilde yeniden deşifre etme ve bundan sonraki tertiplerin üzerine kararlılıkla gitmesi şartıyla… Aksi takdirde, zaten ne oy istemeye yüzü kalır, ne de millet bir daha oy verir...
Hülâsa, aslolan millettir. Devlet, milletin büyük, ama uysal hizmetkârı olmaya mecburdur. Başımızda efendi devlet istemiyoruz. Milletin mühim kısmı sefalet içinde, açlık sınırında yaşayan milyonlarımız var. İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor. Müsrif devlet kabulümüz değildir. Komşumuz aç yatarken tok yatamayanlardanız. Varoşlar ekmek bulamazken, Ankara debdebe içinde saltanat süremez, sürmemeli. Milletin dertlerini bırakıp, menfaatlerini tahkim etmeye çalışanlara tek borcumuz var: Sırtımızdan söküp atmak... Atacağız da... Ne yavuz hırsız feryadları, ne vatan haini ilânları milleti yolundan çeviremez. Bizans’tan miras entrikaların kirlettiği yakın geçmişin pisliklerinden millet mutlaka kurtulacaktır.
07.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|