Bugünlerde Condoleezza Rice ile Bush arasında duygusal ilişkilerden bahsediliyor. Gerçekten de kuru ve kaba insanlar arasında ince duygular olabilir mi? Sevgi ince bir duygu olduğundan kaba saba ve hoyrat insanlar da sevebilirler mi? Âşık olabilirler mi?
Bir de sevginin ötesinde tutku diye tanımlanan duygular var. Aslında gözyaşı da ince duyguların bir sonucu ve ürünüdür. Ama sanıldığı gibi sadece yufka yürekliler mi ağlar? Kaba, saba ve katil ruhlu insanlar hiç ağlamaz mı? Esasen duygular gibi gözyaşları da elvan elvandır. Bundan dolayı ‘timsah gözyaşı’ diye kavram vardır. Timsahlar bermai denilen hem denizde, hem de karada yaşayan varlıklardır. Bu devasa varlıklar koca koca kurbanlarını büyük bir hızla ve iştahla gövdeye indirirler. Elbette ki zaman zaman hazım problemi çekerler. Bu hazım zorluğundan dolayı gözyaşı dökerler ve bunun için de ‘timsah gözyaşı’ diye bir tabir vardır.
İnsan gözyaşı da çeşitlidir. Bazen insan sevinçten dolayı ağlar. Bunun sıcak bir gözyaşı olduğunu söylerler. Bir de insan keder ve üzüntüsünden dolayı ağlar, bu da sevinç kaynaklıdır ve soğuk olduğu söylenir. Bu mânâda baba Bush’un da duygusal olduğunu biliyoruz. Ama bu duygunun nasıl tasnif edildiğini doğrusu kestiremiyoruz. Baba Bush henüz Amerikan başkanı iken bir sırrı ortaya çıkmıştı. Gazeteler onun da bir ‘sulu göz’ olduğunu yazmışlardı. Dolayısıyla sadece gözlerin Allah sevgisi ve korkusundan ağladığını sananlar bu durum karşısında afallamışlardı. Onun gözyaşının kimyasını tahlilde zorlanmışlardı. Bu da gösteriyor ki, insanlar Allah için ağladıkları gibi ihtiraslarının sonucu da ağlayabilirler. Mazlûmlar ve kurbanlar gibi zalimler de ağlar. Ama onların gözyaşları elbette ki diğerlerinkinden farklıdır.
***
Gözyaşları gibi duygusallık da böyledir. Mutlaka timsahların da aşkı vardır, ama onların aşkı ceylanların aşkı değildir ve olamaz da. Timsahların aşkı olsa olsa hazmı gibidir. Onların aşkı ihtirasın aşkıdır veya ihtirasın izdivacıdır. Madenlerin çekimi gibi insanların kimyaları da birbirini çeker. Bu mânâda Thatcher ile Reagan’ın birbirlerini çektikleri gibi Rice ile Bush’un da birbirlerini çekmeleri yadırganacak bir husus değildir. Burada sadece kafaları karıştırabilecek husus ikisi arasında nasıl bir duygusal bağın olduğudur. Olsa olsa ihtirasın çekim gücü olabilir. Aslında bu duygusallıkla Bush ile Rice Reagan ile Thatcher’in halef selefidir. Bush-Rice dedikodusu çıkmadan önce Rice bir konuşmasında—intak-ı hak—kabilinden ağzından kaçırmış ve ‘Bush kocam’ diye hitap etmişti. Bu duygusal çekimin ayyuka çıkmasıyla birlikte Laura ile Bush’un yatakları ayrılmış. Bush ile Laura arasına kara kedi girmiş.
***
Seleflerine bakacak olursak: Reagan ile Thatcher evli idiler. Ama ortak siyaset izliyorlardı. Bu kimyalarının da bir gereğiydi. Aynen Rice ile Bush gibi. Bu ortak siyasetin sonucu Reagan ve Thatcher, Libya’nın Kaddafi’sini hedef tahtasına oturtmuşlardı. Sonunda 1986 yılında Libya vuruldu ve Reagan Kaddafi için ağzına geleni söyledi. Tabir caizse açtı ağzını yumdu gözünü. Bu konularda lâf üretmekte üzerine olmayan Kaddafi de intikam için bu siyasî çifti karı-koca ilân ediverdi. Siyaseten birbirlerine yakıştıkları belliydi. Ama onun ötesinde aralarında duygusal bağlar da var mıydı, bilinmez. Ama aralarında siyasî bir duygudaşlık olduğu inkâr kabul etmeyen bir gerçektir. Onların ki, iktidarın, ihtirasın, gücün ve ortak madenin birbirini çekimidir.
Eskiden ‘devlerin aşkı’ diye bir tabir vardı. Gerçekten de Bush ile Rice örneğinde devlerin aşkı mı yaşanıyor, yoksa muhterislerin izdivacı mı, belli değil. Güce ve ihtirasa tapınanların birbirlerine ilgi duymaları eşyanın tabiatına uygundur. Aslında onlar birbirleri üzerinden güce tapınıyorlar. Onların tapınağı güç tapınağından başka bir şey değildir. Gücün en kuvvetli afrodizyak olduğu herhalde Rice ve Bush gibiler için söylenmiş olsa gerek.
07.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|