Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Çalışan kadına geniş sosyal haklar verilmiş

EV SAHİPLERİMİZLE DERGİLER ÜZERİNE SOHBET

Bizi misafir eden İslâmî Düşünce Vakfı’nın bünyesinde çıkan Tahire dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Server, Zemzem dergisinde Editör Meryem Tamhidi ve Editör Yardımcısı Meryem Hamzehloo ile İran’da kadın dergileri ve kadın hakları üzerine konuşuyoruz:

İran’da sadece kadın ve aileye hitap eden yirmiyi aşkın yayın organı var. Dergilerde kadın hakları üzerine, herkes kendi görüşünü hür olarak aktarıyor. Dergilerin çoğu İngilizce çevirisiyle yurt dışına da satılıyor. Tahire dergisinin dünyanın 150 ülkesinde toplam 6 bin abonesi mevcut.

Bu konuda kadın haklarını en yüksek perdeden dile getiren İslâmî feminizmin hakim olduğu dergiler de var. En son yüz bin kişilik bir futbol stadına, kadın izleyicilerin alınmaması üzerine kadınlar, ellerinde “Yüz bin kişilik stat=Yüz bin erkek için mi?” yazılı afişlerle toplu bir gösteri yapmışlar.

Kadının şahitliği, miras hakkı üzerine büyük tartışmalar yaşanıyor. Kadının yargıç ve cumhurbaşkanı olamaması da tartışılmakta…

Dergiler grubu sözcüleri, Batıda 50 yıl öncesine kadar kadının sahip olmadığı hakları, İslâmın 1400 sene öncesinden kadınlara verdiğini anlatıp, Batı toplumlarında kadının annelik fonksiyonunun iptal noktasına geldiğini söylüyorlar. “Erkekle kadın birbirini tamamlayacak şekilde yaratılmıştır, ama kadınlar erkekleşmeye, erkekler de kadınlaşmaya özenince ortaya çıkan cinsel sapıklıklarla Batıda toplum hayatı karmakarışık durumdadır. Artık pek çok ünlü feminist ‘Artık eve dönme vakti geldi’ demektedir…” tesbitlerini yapıyorlar.

“Çalışma hayatında yoğun olan İranlı kadınlar, ev işleri ve çocuk olaylarını nasıl dengeliyorlar?” sorumu, kadınlara tanınan sosyal güvenlik haklarıyla cevaplıyorlar. İran’da eşit işe eşit ücret sisteminin uygulandığını ve Batı ülkelerinin aksine, kadının emeğine saygı duyduklarını ifade ediyorlar. Hamilelik ve ardından 6 ay ücretli doğum izni, daha sonraki aylarda günde 2 saatlik süt emzirme izinleri ve özel anlaşmalı anaokullarıyla kadının yükü yasal yollardan hafifletilmiş.

Eşi ölen, büyük oğlu olmayan dul hanımlar için de part time çalışıp tam ücret alacak şekilde hukukî düzenlemeler yapılmış.

Seyahatimizin son akşamı tanıştığımız İslâmî Düşünce Vakfı Sorumlusu İcazi Bey de, yurt dışındaki Türklerin İran’ı daha iyi tanıdığını, ama Türkiye’de malûm medya sebebiyle İran’ı karalama politikası güdüldüğünü ifade ediyor. “Olaylara objektif bakacak gazetecilere, dergicilere ihtiyacımız var. Sizin de içinde bulunduğunuz basın mensuplarını, zaman zaman dâvet etmemizin sebebi bu” diyor.

Not: Yakın olduğumuz, ama nedense hep uzak durduğumuz komşumuza yaptığımız ziyaretimiz de böylelikle sona eriyor. Anlatacak daha çok şey olmasına rağmen, ancak belli başlı noktaları aktararak, notlarımızı burada bitiriyoruz.

Müzelerinin önünden her gün İngiliz, Alman, Japon turistleri taşıyan onlarca tur otobüsünün kalktığı İran’a gidip, bir komşu ziyareti de siz yapın.

Ortak değerlerimizi abartmadığımı göreceksiniz.

SON

Dünya kimseye kalmıyor

Gezimizin duraklarında müze ve saray ziyaretleri de vardı. Şah Rıza Han ve oğlunun El Broz eteklerinde yemyeşil bir koruda yer alan Sadabat Sarayı yazlık olmasına rağmen, pek şatafatlıydı.

Ekiptekilerin “Sultan” isminden dolayı sık sık şakalaştıkları ve en sonunda “Ben sultan değil, sultanî-yim” diye konuyu kapatan rehberimiz Sultanî Bey, bu sarayın yazlık saraylardan sadece bir tanesi olduğunu söyledi.

Klasik Fransız mobilyalarıyla dekore edilmiş, Çin porselenleriyle, bronz heykellerle süslenmiş sarayda dinlenme, uyku, çalışma, yatak odaları, sinema salonu, bilârdo salonu, bekleme salonu gibi sayısız oda ve salon vardı.

Ama ne hikmetse, kitaplar için ayrılmış küçücük bir raf bile yoktu. Tüm debdebeye rağmen, kitaba olan bu ilgisizlik garipti…

Belî, tesettür hürriyettir

İstanbul’a döndüğümüzde, Kültür Ataşeliğinden “İran’dan değerli bir misafirimiz var. Tanışmak ister misiniz?” diye bir dâvet aldığımızda arkadaşım Naciye Kaynak’la dâvete icabet ediyoruz.

Molla Sadra Üniversitesi İslâm Felsefesi Araştırma Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ayetullah Seyyid Muhammed Hamanei’ye beraberimizde götürdüğümüz İngilizce, Farsça Risâle-i Nur’ları, gazetemizi, dergilerimizi sunup, kadın ve tesettür üzerine sohbet ediyoruz.

Bediüzzaman Hazretlerinden bahsettiğimizde, “O zâtın kadınlarla ilgili fikirleri neler?” diyor, Hanımlar Rehberi’nin İngilizce çevirisini göstererek, Risâle-i Nurlardaki kadın aile modelini anlatıyoruz.

Hamanei, Bediüzzaman Hazretlerinin tesettür emrinin fıtrî olması tesbitini tasdik ederek, “İran’da bu konuda şiddet uygulamıyoruz, ama kadınları, başlarını nasıl bağlarlarsa bağlasınlar, örtülü görmek istiyoruz. Ben bunu aşıya benzetiyorum. Bir bölgede hastalık varsa, oradaki insanları hem kendi sağlıkları, hem de toplum sağlığı açısından aşılamanız gerekir. Örtünmeyi mecbur kılmamızı da böyle değerlendiriyoruz” diyor.

Kadınların hicabı konusunda dünya çapında büyük bir siyasî oyun oynandığını, amacınsa örtünmeyi kaldırıp, kadınları cinsî meta haline getirdikten sonra, İslâm toplumlarını içten çökertmek olduğunu ifade ediyor.

CEZAYİR’İN İŞGALİ VE KADINLARIN ÖRTÜSÜ

Yakın tarihten Cezayir işgalini örnek veriyor. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı, Fransa’nın Cezayir’i işgali sırasında; gelişen olayları kontrol edemediklerinde, “Kadınlar örtülü olduğu müddetçe, Cezayir’i ele geçiremeyiz. Kadınların örtüsü atom bombasından daha etkilidir” demesini anlatıp, “Tarih boyunca tüm toplumlarda hükmedenler, birini aşağılamak istediklerinde, önce onun örtüsünü çıkarırlardı…” diyor.

Özellikle İslâm ülkelerine yönelik bir kültürel kuşatma yaşandığını ve internet sitelerinde genç kızlara yönelik “Evden kaçın, Akdeniz’e tek başınıza tatile gidin” tarzında mesajların çok sık verildiğini ifade eden Hamanei, İslâmın güzelliklerinin gençlere günün gerektirdiği teknolojik vasıtalarla sevdirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Hamanei, “Bediüzzaman’ın tesettür hürriyettir” ifadesini aktardığımızda, “Beli” diyerek tasdik ediyor.

Zaman zaman beraberindeki zâtların da sohbetimize katılımıyla renklenen ziyaretimiz Hamanei’nin “Hoş geldiniz, hoş geldiniz” cümleleriyle sona eriyor…

05.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (04.06.2006) - Kültür ve inanç şehri: Kum

  (03.06.2006) - İran: Nükleer silâh caiz değil

  (02.06.2006) - Dağa taşa yâ Ali, yâ Hüseyin, yâ Hasan

  (01.06.2006) - İran kadınları günlük hayatın her safhasında

  (31.05.2006) - Tesettür İran’ın da sorunu

  (27.05.2006) - Ümitler yeniden yeşerdi

  (26.05.2006) - Bosna'da soykırım plânı

  (25.05.2006) - İslâm kahramanı Gazi Hüsrev Paşa

  (24.05.2006) - Bosna-Hersek Osmanlı'ya bağlandı

  (23.05.2006) - Hakikî İsevî idiler, Müslüman oldular

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004