Kişiyi başkalarından ayıran, farklı kılan rûh, duygu, davranış, beden, zihin, düşünce özelliklerinin bütününe kişilik/şahsiyet deniyor. Dışa yansıyan davranışlarımız objektif cephemizi; aksetmeyen duygu ve düşüncelerimiz de subjektif yönümüzü oluşturur. Meselâ, üzülmemiz, ümid etmemiz objektif; üzüntümüzü ağlama biçiminde, ümidimizi çabalama tarzında ortaya koymamız subjektiftir. Kişilik, “Bireyin başkalarıyla kurduğu ilişkilerdeki tepki ve kendisini gösterme biçimi” ve “Kişinin öteki insanlarla ilişkilerinde aldığı tavır, gösterdiği davranış”1 diye tanımlanır. Diğer ifâdeyle; bir insanı başkalarından ayıran özelliklerin tamamını, çevresine uyum sağlamak için geliştirdiği davranış biçimini belirtir ve insanın duygu, tutum ve davranışlarının teşkilâtlanmış, kalıplaşmış, alışkanlık haline gelmiş bütünüdür.2
Her insanın veya kişiliğin “nesnel / objektif / hakikî / afâkî” ve “öznel / subjektif / enfüsî / indî” yönü var. Aslında kişilik; karakter, huy, mizaç ile eş anlamlı olarak kullanılır. Mizâç ve huy; günlük hayatımızda, kişiye has oldukça sınırlı ve belirli hissî tepkiler ile bunların yoğunluğunu ihtivâ eden durumlardır. Sakin, teenni ile hareket etmek veya çabuk kızmak, öfkelenmek; mizâç özellikleridir. Huy ve mizâçlar; kişiliğimizin bir yanını ifâde eder. Karakter de, kişilikle eş anlamlı ve kişiye has duygu, düşünce, tutum, davranışların bütünüdür. Karakterimizi, şahsî özelliklerle, içinde yaşadığımız âile, toplum ve çevrenin ahlâkî değerleri, yargıları oluşturur. Kişiliğimizi; biyolojik ihtiyaçlar, dürtüler, eğitim, tecrübeler, içinde yaşadığımız toplumun değerleri, inançları ve bize yüklediği roller belirler. Karakterli olmak; iyi, güzel, doğru yapmak, fedâkârlık ve başkalarını sevmek gibi olumlu hasletlerle bezenmek demektir. Karaktersizlik ise; kötü huylu, yalancı, egoist, kibirlilik gibi olumsuz duygular taşımak ve dışa yansıtmaktır.
Ahlâk, “Kişiliğimizi nasıl bulacağız, şahsiyetimizi karakterimizi nasıl oluşturacağız; çevremizle olan ilişkilerimizi hangi kıstaslara göre belirleyeceğiz?” sorularının cevaplarını verir. Ancak, burada önem arzeden şey, kime göre ahlâk? Ahlâkın kurallarını kim koyacaktır? İnsanlar mı, yoksa insanları, huylarını, mizaçlarını, karakterlerini yaratan ve onları en iyi bilen mi?
Ne yazık ki, Kemalist veya laik eğitim sistemi ile onun borazanlığını yapan medya, ahlâkî yapıyla birlikte, kişilikleri de bozuyor! Eyyamcı, gününü gün eden, helâl-haram bilmeyen, kısa yoldan dönmeci yapıda bir insan tipi istiyor. Onun sonucu da kaos, kavga, hatta yaralama, hapis ve ölüm!
Dipnotlar:
1-Prof. Dr. Özcan Köknel, Kişilik, s. 24.; 2-Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu, Gençlik Çağı, s. 71
08.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|