Herşeyin yerli yerine yerleştirilmesi önemli.
Taş duvarına büyükçe bir taşın konulması, belli bir hesaba göre olmalıdır.
Küçük yere küçüğü, büyük yere ise büyüğü yerleştirmeli.
Hayat sıralaması buna göredir.
Hayatın öncelikleri, insanın öncelikleri, konunun öncelikleri vardır.
Bir kavanoza kum, çakıl ve taşları yerleştirirken önce kumu doldurursanız taşların ve çakılların bir kısmı dışarıda kalır.
Ama önce taşları koyarsanız, kumlar taşların arasından akar, taşlar ve kumlar yerli yerine yerleşir.
Hayatın dengesini böyle sağlarız.
Biz önce kul olduğumuzu unutmayız.
Kulluğun gereği; mutedil olmak, muhabbet fedaisi olmak, insaf ile hadiselere bakmak, herkesten kendisini küçük görmek, büyük taşlar gibidir.
Bediüzzaman Hazretleri İşârâtü’l-İ’câz isimli eserinde ‘’Âlem-i İslâmı zelzeleye maruz bırakan nifaktır’’ diyor. (s. 83)
İç bünyede yaşanan hastalıklar, dıştakiler kadar hafif değildir.
İç olan her zaman tehlikelidir.
Husumete vakit bırakmamalıdır. Çünkü buna vaktimiz yoktur.
Milletimizin kalp hastalığı dinî zayıflıktır. Bunun takviyesi lâzımdır.
Çakıl taşları yerli yerine oturması için kum lâzım, çimento lâzım, su lâzım.
Bu “lâzım’’lar ile yaşamaya mecburuz.
İllâ “Ben, önce kumları yerleştiririm, taşlar ne yaparsa yapsın” diyemezsiniz.
O zaman hayatın ve birlikteliğin dengesini bozarsınız.
Kamuoyunda yaşanan sıkıntının ana mihenk noktası budur.
Kim hangi karakterde olursa olsun, beraber yaşamanın yolunu bulmalıyız.
Zira dünya o kadar dar değil.
Her insanın cennetine de, cehennemine de yeter.
08.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|