Yitik hafızanın evlâtlarıyız. Mirasyedi bir ülkenin çocuklarıyız. Trenini kaçırmış bir kuşağız. Tarih celpnamesi, kimliğimize, kültürümüze, kişiliğimize, inancımıza, tarihimize, duygularımıza, sanatımıza kastın hücum ettiği ve gafletin esir aldığı ihanetler karşısında, kültürel mirasa ve emanete sadık kalmamızı istiyor.
Bir ihanet yumağı, tuzak dolu sinsi ağını örmüş ve pençesini bilemiş. Zevkin aymazlığında varlıklarımıza kastetmiş. Resmî tarih, yüceleri cüce, cüceleri yüce göstermiş. Siyasetin iktidar hırsı ve otorite siparişinin dış kundaklı tahrip kalıpları, mukaddeslerimize rakip çıkmış.
Yavuz hırsız misali, mekânlara kural koymuş ve mekânın sahiplerini yok saymış. Değerlere savaş açmış, duyguları zedelenen ve iç kanama geçiren mutsuz kitlelerin bütün tepki biçimlerine rağmen…
Tarihi rakip görmüş. Bugünün kayıp neslinin tutanağı oluşmasın diye. Çağdaşlık hikâyeleri, modernleşme serüvenleri, demokrasi denemeleri, sonuçta bireyin toplumunu inşa edeceğine, sekülarizmin nefsanî pençesinde canhıraş feryat eden bir çığlığın kanattığı vicdanî yaraları çoğaltmış.
Batının musalla taşında defin edilmeyi bekleyen menhus ruhuna, can giydirme anlamsızlığı, bu coğrafyanın dilini ve dinini bilmemektir. Buna, cehaletin kastı demek iyi niyetli bir yorum olur. Tam tersine, kastın cehalete tasallutu söz konusu.
Mazisinden koparılmak istenen bir hafızanın serencamı var. Kendini bulamayan kuşağın kayıp tarihi var. Kayıp vicdanların iç dünyası ile arasına koyduğu mesafenin algıyı silikleştirdiği bir sonuç var.
Meselâ medyayı ele alalım. Medyanın inanılmaz şaşırtıcı ve şantajcı zihin cinneti, hayata hakim olması gereken değerlerimize ve özlemlerimize darbe vuruyor. Irak’taki işgalci kuvvetin zulüm kokan ve dünyayı bir cehenneme çeviren görüntülerine bile tepkisiz kalan medya, tevilli haberlerle vahşeti gizleyen bir suç ortağı gibi yayın yapıyor.
Yine Filistin’de masum bir ailenin yedi ferdinin İsrail bombaları altında öldürülmesini, katliam olarak vermeyen basının vicdan denen aygıtı var mı acaba?
Zerkavi’yi sekiz sütuna manşete çeken basın, aynı tepkiyi İsrail’e neden vermiyor? Amerika cinayetlerini neden genel haber akışı içinde veriyor? Guantanamo’da uluslararası bütün tepkilere rağmen, yüzlerce insanı hukuk dışı bir şekilde işkenceye tabi tutan ABD vahşetine ne kadar duyarlı davranıyor?
Terörün her türlüsüne, ayırım yapmaksızın tepki vermek ve nefret etmek boynumuzun borcu. İki yüzlülüğün zalimden yana riyakârlığı ve samimiyetsizliği ise, vicdanları kanatan bir trajedi olmaya devam ediyor. Böylece, evrensel dayatmanın coğrafyamızdaki izdüşümlerini algılanış biçimi de yozlaştırılıyor.
Yitik hafızanın, beynini yiyen bunaklığı içinde bilgi kirliliği ile toplumun aile ve ahlâk kavramlarını dejenere eden tutumlara çanak tutuluyor.
Din eğitimine getirilen kısıtlamalar, kültür erozyonu, millî mutabakatı zedeleyen çeteleşmeler, yolsuzlukların sebebiyet verdiği yoksulluk had safhada iken ve AB sürecinde Türkiye’nin daha ciddi bir vizyon ortaya koyması beklenirken, gündemi saptırmak ve dejenerasyonu teşvik edecek düşüncelerin etkisi, yitik hafızaları amaçsızlığa itmektedir. Bunun sonucunda, umudunu kaybedenler artmakta, ülkenin kaynakları tahrip edilmektedir. Buna paralel gasp suçları artmaktadır.
Neler mi oluyor? Diyarbakır ve Sakarya’da devletin güvencesindeki çocuklar, kayıtlardaki gibi yurtta görünmüyorlar. Kayıplar. Herkes şaşkın. Kaybolan hafızanın ve yitirilen mirasın perişan çocukları bunlar.
Müzelerimiz ne durumda? Tarihe tanıklık eden o kültür hazineleri soyulmuş. Daha doğrusu kıymetli parçalar çalınmış. Hem de Karun hazinesi. Uşak’ta fark edilen tarih gaspı, Kahramanmaraş’ta da ortaya çıktı. “Arkası gelebilir” deniyor.
İlginç bir son haber: Atatürk Orman Çiftliğinde altı metre uzunluğundaki piton yılan da kaybolmuş. On gündür hâlâ bulunamadı. Çıyanların, yılanların ruhumuzu ve aklımızı zehirlediği bir vasatta, piton da işin cabası.
Sonuç; sorumluluklarımızı hatırlatmak için bu kısa yolculuğu yaptım. Gasp edilen bir tarihin ve kültürün bu tablosu, yitik hafızanın bulunmasını ve güncellenmesini zorunlu kılıyor. Yoksa gaspçıların her defasında yeni bir alana açıldıklarını görmek elden bile değil.
Toplumsal trajediyi ve çürümüşlüğü çözmek, akil insanların gayretine ve birlik ruhuna bağlı.
22.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|