AB’nin kendi sözlüğü var. Ancak Türkçe’ye tercüme edildiğinde tam bir karmaşa yaşıyoruz. Özellikle geceye yakın veya akşama son anda yetiştirilen müzakerelerimizin kelime diplomasisine takılan yorumlarına baktığımızda, üstümüze bir görev almayı tercih ettik.
Bu köşenin okuyucuları çok iyi bilirler ki, durumdan vazife çıkaranlardan değiliz. Ancak ortada hâlâ AB terminolojisinin “Türkçe”si de yazılmamış. Kelimelerin veya cümlelerin insafına bırakılmış tartışmalardan ve çıkarılan farklı siyasî yorumlardan anlıyorum ki, biz Avrupalıları, onların da bizi anlaması için ortak bir dilimiz gelişmemiş.
Yabancı dil uzmanlarımızın Türkçe kıtlığı, Türkçe’yi bilenlerin de ulusalcı damarları, ikisini birden kavrayanların da demokrasi bilinçleri kavram ortaklığına müsaade etmemektedir. Bir de her müzakereyi din, milliyet, laiklik ve kültür üzerinden tartışma, bu kavramların önemli olduğu yerleri fark edememe ve gerekmediği yerlerde de zıtlaşma alanı olarak seçmek, anlamayı ve anlaşılmayı gerçekten zorlaştırmaktadır.
Azınlıklar meselesinden kültürel haklara, demokratik standartlardan endüstriyel düzenlemelere, bütçeden uygulama ve denetim mekanizmalarına kadar birbirinin mütemmimi olan yapısal reformları, köşesinden kıyısından tırtıklayıp kendimize benzetme alışkanlığımız, artık revaçta değil.
Bir defa girdik yola. AB’ye tam gaz devam etmek zorundayız. Otoban bu. Her istediğiniz noktada “U” dönüşü yapamazsınız. Üstelik dönmek için “U” noktasına kadar gizli niyetle gitseniz bile, vardığınız nokta geri gelmenizi imkânsız kılacak kadar yeni sonuçları ve açılan mesafeyi düşündürecektir.
Doğrusu bürokrasimizin, siyasetimizin, ticaretimizin ve en önemlisi “etkin ve yetkin tanımsızlar”ın bu iç gerginliği ve tereddütlü yolculukları ile yola devam etmeleri hoşuma gidiyor. Hoşuma giden onların mutsuzluğu değil, isteseler bile bu yoldan dönememeleri, milletin Avrupa yolunu ve demokrasi güzergâhını tıkayamamalarıdır.
Bugüne kadar demokrasi ve kalkınma yolculuğuna inanarak ciddî katkı yapan herkese takdirlerimizi sunarken, onları kastetmediğimizi ve külliyen hüküm vermediğimizi de belirtelim.
AB öylesine hoş bir yolculuk ki, basınımız için bir hayli magazin malzemesi de çıkıyor. Hani ilkokul çocuklarının büyük resimli ve yazılı öğretme sayfaları var ya, aynen onun gibi basınımız da tane tane ve dikkat çekici noktaları büyük puntolarla hem öğreniyor, hem de öğretiyor.
Meselâ “Lahmacunlar otobüslere veda edecek” haberi. Habere göre, “şehirlerarası yolculuklarda otobüslere soğan ve yumurta gibi başkasını rahatsız edecek yiyecekler alınmayacak.” Koskoca ticaret yasasının içinde bunun bulunması ve bu kadarının anlaşılması bile basınımız için güzel bir gelişme.
Demek ki yavaş yavaş okuma yazmamız gelişecek, yeni sözcükler öğreneceğiz. Ezberimiz bozulacak. Durumdan vazife çıkaramayacağız. Kanunlar ve kurallar, liderlerin iki dudağı arasına mahkûm olmayacak. Taraflar sinir krizi geçirecek kadar uzlaşmanın peşinde koşacaklar. Tek yönlü ve “istediğimi yaparım” gibi bize has alışkanlıklar tarihe karışacak.
Çoklu hafıza, çoklu taraf ve çoklu kültür olacak. Haliyle bazen ensemizi kaşıyacağız. Bazen “hain” arama devriyesine çıkacağız. İç hazımsızlıkla “irtica ve bölücü” senaryolardan medet umacağız. Sonra başarılı olamayan çeteleşmelerden hareketle, “post” darbe yapmakta zorlandığımızı fark edeceğiz.
Derken, sindirim sistemimiz yeni yemeklere alışacak. “Post” da yok, “muhtıra” da yok, “darbe” de yok artık.
“Peki, ne ile geçineceğiz?” diyenlere, elbette yardımcı olacağız.
Mescidi olan markete, başörtüsü satan sosyete mağazaya, değişik müziklerin sırayla çalındığı ortak mekânlara, farklı dillerin konuşulduğu televizyon programlarına, sivil toplum haberlerinin “üst düzey” rumuzu yerine kullanıldığı haberlere, herkesin her yere isteği ve hayat biçimiyle kabul edildiği ortamlara alışın ve buna göre tutum geliştirin.
“Ben bunlarla geçinemem” diyenlere bir seçenek daha: Acilen bir demokrasi okulu açın. Devletin yeni bütçe kaleminde bu eğitimi verenlere ve alanlara “Bolca para verileceği” haberini duymadınız mı? Neyse bizden duymuş olmayın. Zaten ben de duymadım.
Aslında son cümleyi belki espri gibi algıladınız. Doğru. Yalnız maliyeden böyle bir ödenek bekliyoruz.
O zaman görün bakalım. İnsanların yeni geçim alanlarını ve nasıl da büyük bir heyecanla demokrat olduklarını.
21.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|