Gözünüz, dişiniz ağrısa, eliniz yaralansa hemen o ağrıyı, sızıyı dindirmeye çalışırsınız. Gözü ağrıyanın gözünü çıkarıp attığı görülmemiştir. Parmağı yaralanan parmağını kesmez.
Tam tersi bütün organlar o ağrıyı, acıyı, sızıyı dindirmek için canhıraş bir gayrete girerler.
Ya mü’min kardeşimizin ağrısı, sızısı, derdi konusundaki tavrımız nasıl? Onu da kendi uzvumuzun acısını dindirmeye çalıştığımız gibi dindirmeye çalışıyor muyuz?
Eğer İslâmı esas alsak öyle yapmamız gerekir. Çünkü Peygamberimiz (a.s.m.) mü’minleri bir vücudun azalarına benzetir. Buyururlar ki: “Mü’minler birbirini sevmek, birbirine şefkat etmek ve iyilik yapmakta bir vücut gibidirler. Vücuttan herhangi bir organ hastalanırsa, diğer uzuvlar onun acısını duyar, uykusuzluk ve ateşe katılırlar.”1
“Mü’min mü’mine karşı bir binanın kenetlenmiş taşları gibidir.”2
“Sizlerden biri kendisi için istediğini diğer bir mü’min kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz.”3
Sevgi, şefkat ve iyilik yapma, bir binanın birbirine destek veren taşları gibi kenetleşme, kendi için istediğini diğer bir mü’min kardeşi için de isteyebilme… Bu duyguların hükmettiği yerde problem olmaz. Olursa uzun süre sürmez, sona erer. Nerede problem, sıkıntı, acı ve ıztırap varsa orada bencillik, nemelâzımcılık ve kötülükler vardır. İman güçlü olursa orada kotülüklere yer olmaz, güzellikler hükmeder.
Bu hakikat Asr-ı Saadette bütünüyle hükmetmiş, yaşanmıştı. Sonraki dönemlerde yaşandığı ölçüde de İslâm gücünü, etkisini korudu.
Onların nazarında vücudun organlarının birbirlerinin yardımlarına koşmaları gibi herkes birbirinin yardımına koşuyordu.
Ya bizim İslâm dünyası olarak perişan hâlimize ne demeli? Gerek dar dairede, gerek geniş dairede iman ve İslâmın gereği olan kardeşliği gösterebiliyor muyuz? Kendi vücudumuzu, organlarımızı düşündüğümüz, dertlerine, problemlerine eğildiğimiz, tedavisine çalıştığımız kadar kardeşlerimizin yardımlarına da koşuyor muyuz? Hani mü’minler birbirlerine destek veren bir binanın taşları gibi idiler? Hani, kişi kendi nefsi için istediğini diğer mü’min kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olamazdı? Niye kardeşlerimize gereken desteği veremiyor, seyirci kalıyoruz?
Dün ABD, Afganistan’a vurdu, ne yaptık? Bugün Irak için, dünya sulhu ve barışı için ne yapıyoruz? İran veya Suriye’ye saldırmaması noktasında bir gayretimiz var mı? Yarın, öbür gün derken sıra bize gelmez mi?
Dipnotlar:
1. Buharî, Edeb: 37; Müslim, Birr: 66.
2. Buharî, Salât: 88; Müslim, Birr: 65.
3. Buharî, iman: 13; Müslim, İman: 71; Neseî, iman: 33.
21.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|