Öyle koca, büyük bir memlekette gözünüzü açıyorsunuz ki, her taraf kapkaranlık… Hiçbir şeyi göremiyorsunuz. Sevinecek, mutlu olacakken her şey sizi korkutuyor, ürkütüyor, dehşet ve telâşa atıyor, geldiğinize, geleceğinize bin pişman oluyorsunuz.
Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) getirdiği nur ve şuurdan yoksun bir vaziyette dünyaya bakıldığında işte böylesine dehşetli bir atmosferle karşılaşılır. Öyle ya, her taraf bomboş, zifiri karanlıkta; cansız, ruhsuz ve ölü.
Yine aynı bakışla mazi her tarafı cenazelerle dolu âlem olarak görünür. Başınızı kaldırıp önünüze baktığınızda da yürekleri ürperten bir mezarlıkla karşılaşırsınız.
Bir menzile, bir topluluğa uğradığınızda ilk yapacağınız iş selâm vermek değil midir? Yüzlerce, binlerce, milyonlarca kimsenin bulunduğu bir kalabalığa uğradığınızda da elbet selâm verirsiniz.
Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) getirdiği nur ve şuurdan yoksun bir vaziyette bakıldığında böylesine korkunç, karanlıklı, ürkütücü görünen kâinat onun nuruyla bakıldığında ise elektrik düğmesine basılmışcasına birdenbire aydınlanır. O korku salan dehşetli yaratıklar size sevgi ve dostluk elini uzatmaya başlarlar.
“Milyonlar salât ve selâm olsun” diyen bir mü’min Resûl-i Ekremin başkanlığındaki dünya âleminin kapısını bu selâmla çalar. Demek ister ki, “Ya Resulallah, sana ne kadar teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Getirdiğin nur ile dünyamı ve kâinatımı aydınlattın. Sayende her şey aydınlandı, ölü iken canlandı; düşman ve korkunç birer varlık iken dost ve arkadaş oldular. Madem sen bana böylesine büyük iyiliklerin kapısını açtın. Rabbimizin sonsuz hazinesinden ihsan ettiği iyilikleri ulaştırmaya vesile oldun. Sana yer ve gök ehlinin, insan ve cin, canlı ve cansız bütün varlıklar sayısınca salât ve selâm olsun, rahmetler sana gelsin. Ancak böylece sana olan şükran duygularımı ifade edebilirim.”
Lem’alar’dan (28. Lem’a, s. 348) anladığımız kadarıyla Resûl-i Ekrem (a.s.m.) o muazzam kulluğuyla, halktan Hakka yönelmekte ve rahmet anlamında binlerce salât; peygamberliği, yani Haktan halka gelmesi itibariyle de binlerce selâm istemektedir. O, cin ve insanlar sayısınca selâma lâyıktır. Biz de milyonlarca kere selâm ve ona tecdid-i biat ediyoruz.
O gök ehli sayısınca da salâta lâyıktır. Çünkü onun getirdiği nur ile herbir şeyin kemali, herbir varlığının kiymeti anlaşılır, Allah’a karşı yaptıkları görevlerin farkına varılır, herbir sanatlı varlıkta Allah’ın göstermek istediği maksat bilinir. Onun için herbir şey hal ve varsa kal diliyle Efendimize milyonlarca salât ve selâm edeceklerdir. Biz de tümü namına cin ve insanlar, melekler ve yıldızlar adedince salât ve selâm ediyoruz.
Bizzat Allah ve meleklerin ona salât ve selâm etmeleri yetmez mi?
19.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|