Dünya durmuyor, gidiyor. İnsanlar ise dünyanın yerinde durduğunu ve hiçbir yerlere gidemeyeceğini düşünüyor. Böyle düşündüğü için dünyanın kayda değmez değerlerine dört elle sarılıyor. Zannediyor ki yarınlar gelmeyecek, dünyanın hayatı hep toz pembe olacaktır. İnsanlar o kadar dünyaya dalıyor ki, başka bir şeyler düşünmeye zaman bulamıyor.
İnsanların çoğunluğu sarhoşlar gibi dünyanın geçici değerleri peşinde koşmakta, ayılıp da dünyadaki gerçeklerin daha önemli mekânlara işaret ettiğini düşünme fırsatını bulamamaktadır. Halbuki o kadar çok ikaz ediciler vardır ki, normalde insanların hemen gaflet hâletlerinden sıyrılmaları gerekiyor.
Bir zamanlar çocuk olan insan gençlik yıllarını yaşamakta, bir zamanlar genç olanlar ise ihtiyarlık mevsiminin hazin hallerini yaşamak zorunda kalmaktadır. Günler, aylar, yıllar birbirini takip ediyor ve her geçen gün insandan bir şeyler alıp gidiyor. Geri dönüşün olmadığı bir gidişat bütün insanlara musallat olmuştur.
Bütün insanlar yakînen birilerinin aralarından ayrıldığını ve bir daha hiç geri gelmediğini görmektedirler. Ölüm meleği her saat, her gün aramızda dolaşmakta ve zamanı gelenlerin hayatına nokta konulması faaliyetini icra etmektedir. Buna rağmen insanlar ölüm yokmuş gibi hareket etmektedirler.
“Ölenle ölünmez” tabiri adeta ölümden geçici olarak da olsa kaçmak isteyenlerin sığınağı haline gelmiştir. Ölenle ölünmez diyerek ölmeyecekmişiz gibi davranmakta, bir daha gelinmeyeceği için, bu dünya hayatını doyasıya yaşamak gerektiğine kendini inandırarak hareket etmektedir insanlarımız.
Aklı başında olan insanlarsa hiç gaflet içinde hayatlarını sürdürenlerin tuzaklarına düşmemektedirler. Onlar nefsin insanlığı mahva götüren dolmuşuna binmiyorlar. Çünkü akıl ve kalb gibi iki yol feneri önlerini aydınlatmaktadır. Akıllarıyla bu dünyanın kimseye kalmayacağına karar vermektedirler. Kalb ise ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeyen akıla yol göstermektedir.
Akıl ve kalbin birlikte hareket etmesi neticesinde bazı insanlar, etrafta geçici heveslere çağıran dailere kulak vermemektedir. Gözleri bir kere iman nurunu görünce bir daha karanlık vadilerden gitmemeye gayret etmektedirler. Böylece ebedî âlemin saadetli hayatının ilk adımları dünyada başlamaktadır.
Artık gündemi belirlenmiştir, önünü gören insanların. Onların değişmez gündemi, Yaratıcılarının rızası dairesinde yaşamak ve çalışmaktır. Onlar için hiçbir hadise Rabb-i Rahîmin huzurunda el pençe durmaya mani olmamalıdır. Kâinat Sultanını hatırlatan her şey onların vazgeçilmez gündemidir. Aksi olaylar ise onlar için su üzerinde yazılan yazılar gibidir.
Kâinat bomba olup patlasa bile, iman gündemini değiştirmeyen insanlardan bahsediyorum. Bir dakikalık zevke ram olan ve nefsin çirkin hevesleri peşinde diyar diyar dolaşıp kendini mahlûkata rezil edenlerden söz etmiyorum. Gerçeklere gözleri kapalı olan ve fanilere bağlanan cahil insanlar da mevzumuzun dışında.
Hakikî insanlardan bahsetmek, hakikî insanların oluşturduğu manzaralara bakmak gözleri dinlendiriyor, rahatsız etmeyen aydınlık veriyor. Zahiren yükseklerde, mânen ise en derin çukurlarda olanlar gürültü edip görüş alanımızın içine girseler bile göz enerjimizi onlar için harcamamamız gerekmektedir. İnsanların insanlıktan çıktığı bu zamanda hayvanları büyük bir arzu ile aradığımız zamanlar olmaktadır.
Hayvanların insan sûretindekilere göre çok masum kaldığı zamanımızda olabildiğince az insan görmeye çalışan o kadar çok insan var ki, tarif edilemez. Bizler zannediyorduk ki, insanlıktan düştükten sonra hayvan olunuyormuş. Meğer yanılmışız. Çünkü hayvanlar insanlıktan düşenlere göre çok daha masum, sevimli ve zararsız. Hayvanları seyrederken Hâlık-ı Kerimin san'at eserlerini görüyoruz. Oysa insanlık kisvesini üstünden atan insanlar bizlere isyanı, küfrü, karanlığı hatırlatmaktadır.
19.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|