Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Yaratılışımızın ana gayesi: İlim ve duâ



Kim her âletin, her cihazın, her sanat ve mimarî eserin bir ana, birkaç tâli gaye için yapıldığının farkında değil? Zaten olmayan muhatabımız olamaz. Kendi yaratılışımızın da aynı kanuna dahil olduğunu vicdanen de biliriz. Çünkü vicdan, gerçeği, doğruyu, herhangi bir delil olmaksızın kesin bir kavrayışla teslim edip doğrulayan en esaslı bir duygumuzdur.

Bu yapımızdan ötürüdür ki, “Bu dünyaya gönderilişimizin asıl gayesi nedir?” sorusu zihnimizde yankılanır. Aslında bütün felsefik akımlar onun cevabını aradı, aramaya devam ediyor. Zirâ, basit gibi görünse de, “Kim gönderdi ve niye gönderdi, sonumuz ne olacak?” ve benzeri sorular da peşinden sökün eder. Şâyet, bunlara, aklî/ilmî, kalbî, vicdânî tatminkâr cevaplar veremezsek, vargücümüzle peşinde koşuşturduğumuz huzûr ve mutluluğu asla yakalayamayız.

Şimdi iç âlemimize dönelim ve verdiğimiz cevabın aşağıda sunacağımız hakikatle ne kadar örtüştüğünü test edelim. Bu âleme gönderilişimizin asıl sebebi ve en büyük gayesi iki noktada toplanabilir:

* Allah’a imân/ma’rifetullah (onu isim ve sıfatlarıyla tanımak) ve muhabbetullah/O’nu sevmek;

* Duâ ve ilim vasıtasıyla mükemmelleşmektir. Mahiyet ve potansiyel yetenek itibariyle de her şey ilme bağlı.1

Bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan Rabbimizden duâ ve niyaz ile isteriz. Beden dilimiz ve psiko-biyo-fizyolojik yapımız da duâ etmek için yaratıldığımızı ilân eder aslında: Hayvanlar doğar doğmaz, birkaç dakika, saat veya günde yaratılış gayeleri istikametinde vazifelerine başlar. Ya insan?

Doğduktan bir iki sene sonra ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede zarar ve menfaatini ancak fark edebilir. Hayatının sonuna kadar da hayat şartlarını tamamıyla öğrenemez.

İhtiyaçlarımız sayılmayacak kadar çok ve her tarafa dağılmış. Üstelik çok zayıf, nâzik, nazenin varlıklarız. Aczimiz sonsuz. Başımız etrafında dolaşan belâlar sayısız. Düşmanlarımız ise rakamlara sığmıyor. On binlerce kez büyütülüp yine de ancak mikroskopla görülebilen bir virüs, bir bakteri bizi yerden yere seriyor.

Dipnot: 1. Sözler, s. 330.

19.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.06.2006) - Kur'ân, tükenmez bir ahlâk kaynağıdır

  (15.06.2006) - Kur'ân baştan sona ahlâk manzumesidir

  (14.06.2006) - Beşerî akıl ve vicdan ahlâkî değerleri bulamaz mı?

  (13.06.2006) - Allah emreder, güzel olur

  (12.06.2006) - Ahlâkın kaynağı

  (11.06.2006) - Ahlâk ve kader

  (10.06.2006) - Hür irade ve ahlâk

  (09.06.2006) - Ahlâkî ve içtimaî ölçülere uyuyor muyuz?

  (08.06.2006) - Ahlâk ve kişilik bozulması

  (07.06.2006) - Esîrden müessire

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004