Ahlâkın kaynağı İlâhîdir. Ehl-i Sünnetin bu husustaki temel yaklaşımını ortaya koyan Bediüzzaman şu ölçüyü verir: Cenâb-ı Hak bir şeyi emreder, sonra hasen/güzel olur; nehyeder/yasaklar, sonra kabih/çirkin olur. Demek, emir ile, güzellik; nehiy ile, çirkinlik tahakkuk eder.1 Buna “moda” penceresinden bakabiliriz: Modacılar, “Bu sene desen şöyle, renk şöyle, dikim bu tarz olacak” der; güzel karşılanır. Daha önce moda, güzel kabul edilen artık demode oluyor; çirkin telâkki ediliyor. İnsânî değerlendirmeler böyle olursa, elbette her şeyi yoktan yaratan ve her an sayısız san’at eserlerini teşhir eden Sani’-i Hakîm olan Allah; “Güzel” der; güzel olur; “Çirkin!” der; çirkin olur.
İnsan, fiil ve hareketlerinden hangisinin meşrû, hangisinin gayr-i meşrû olduğunu bilemez. Bir âyette, “De ki: Allah kötü olan şeyi emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi nasıl söylersiniz?”2 denilerek çirkin olan bir şeye dikkat çekilirken; bir başkasında “Zinaya yaklaşmayın, o fahişedir/çirkindir”3 diye emredilir. Bir diğerinde de, peygambere uymanın güzel sonuçları nazara verilir: “Kim peygambere imân eder ve güzel işler yaparak halini düzeltirse, işte onlara ne korku vardır, ne de mahzun olacaklardır.”4
Güzel ahlâk medeniyetin hayatıdır. Hürriyet, şeriatın adaplarına uyma ve güzel ahlâkla gelişir. Yüce seciye ve hasletlerin kaynağı Kur’ân ve imândır.5 Öyle ise; mümtaz, etkili, cihanşumûl ahlâk mercii, kaynağı ancak vahye dayanan ahlâk olmalıdır. Dolayısıyla doğru, iyi, hakiki ahlâkın kaynağı peygamberlik müessesesi ve semâvî kitaplardır. Buna binâen, ahlâkın zirvesindeki yüce insan, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”6 buyurur. İlk insan, ilk peygamber Hz. Âdem (as) ile başlayan ahlâk, son peygamber Hz. Muhammed (asm) ile kemâline/olgunluğuna ulaşmış. Hukuk, mimari, sanat, müzik, hattâ tekniğin kaynağı din olduğu gibi; ahlâkın da kaynağı dindir.
İmân esasları ahlâkî normları sonsuzluğa taşıdığı gibi; ibâdetler, muâmelât ve davranış biçimleri de ahlâkî değerleri hem teorik/nazarî, hem de pratik olarak uygulamasını yapar. Şeriatın güzel ahlâk, haslet ve hissiyatları ders verdiğini ifâde eden Bediüzzaman; yüce ahlâkın kaynaşmasından yüksek ahlâk çıktığına7 işâret eder. Güzel seciye ve iyi haslet, yâni, ahlâkî normların başında Allah’a ve yarattıklarına karşı sevgi gelir. Doğruluk, hakperestlik, âdillik, tevazu, ihlâs/samimiyet/içtenlik, ard niyetsizlik, haya-iffet, merhamet, hüsn-ü zan, hürmet, şefkat, iyilik, yardımseverlik, fazilet gibi bir kısım güzel hasletler; İlâhî hakikatlerdir ve imânın gereğidir. Ahlâkı bütün yönleriyle yaşayıp tanımlayanın, “Mü’minin yaptığı her iş hayrına olur. Bir şeye sevinir şükreder; bu onun için hayır olur; felâkete sabrederse bu da onun için hayır olur”8 buyurması da, ahlâkın ulvî duygular bazında da gerçekleştiğinin ipucunu verir.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 250; 2- Kur’ân, A’raf, 28; 3- Agk, İsrâ. 32; 4- Kur’ân, En’am, 48; 5- Tarihçe-i Hayat, s. 198; 6-Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 1; 7- İşârâtü’l-İ’câz, s. 162; 8-Müslim, Zühd, 64
13.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|