Ahlâkın insan hayatında tam olarak yer etmesi veya etkisizliği, kaynağı ile de ilgilidir. Eğer, ahlâk arzî, beşerî ise, etkisi fazla olamaz. Çünkü, o da gücünü, me’hazdeki kudsiyetinden alır.
Gerek kelâmcılar, gerekse filozoflar arasında sık sık tartışıldı ahlâkın kaynağı. Acaba akıl ve vicdân, ahlâkî değerleri, normları bulamaz mı? Enaniyetine/egosuna güvenen fesefe, “İnsan kendi aklıyla ahlâkî değerleri bulabilir” düşüncesinde. Halbuki, ahlâkî normları anlamak, kavramak başka bir şey, onları bir prensip olarak koymak başka bir şeydir. Yemeğin lezzetli olup-olmadığını anlamak ile, lezzetli yemek yapmak ayrı şeyler olduğu gibi.
Ahlâk; iyi, güzel, doğru, yerinde, uygun davranış ve duruş biçimidir, diye tanımlanmıştık. Yanlış, kötü, çirkin huy veya davranışa da “ahlâk dışı” davranış dendiğini biliyoruz. Yüksek ahlâkı ve yüce huyları hakikate yapıştıran ve o ahlâkı dâimâ yaşattıran da ciddiyet ile doğruluktur.1 Ancak, iyi-kötü, doğru-yanlışın kıstası, ölçüsü nedir? Kime, neye göre iyi, doğru, güzel, ahlâkî; kime ve neye göre hata, çirkin, günah ve ahlâk dışı?
İnsanın aklı kısa, ömrü kısa olduğuna göre; ahlâkî hakikatleri tüm yönleriyle ortaya çıkaramaz. Ayrıca, insan egoist ve bencil bir yapıya sahip olduğundan, dâima kendisinden/nefsinden, cibiliyetinden yanadır. Oysa, bir arada yaşamaya mecbur ve sosyal bir varlık olan insan, beşerüstü ve tarafsız bakacak genel ahlâk prensiplerine muhtaçtır.
Hiç şüphesiz ki, davranışların ahlâkî olup-olmadığını, elbette her şeyi yaratan yüce Yaratıcı tayin eder. Çünkü, kâinatı, insanı, imtihan dünyasını irâde edip yaratan Odur. Bir cihazı, âleti, makineyi kim icad etmiş, keşfetmiş ise; nasıl verimli kullanılacağını en iyi o bilmez mi? İnsan Cenâb-ı Hakkın hârika ve antika bir san'atıdır. Öyle ise, hangi davranışın onun için daha iyi, güzel, doğru olacağını elbette O daha iyi bilir. Onu da, “vahiy-peygamber ve kitaplar” vasıtasıyla bildirmiştir. Peygamberler insanlığın maddî ve mânevî açıdan üstadı, kılavuzu, rehberi, önderidirler. Kitaplar da bir harita, katalog. Kezâ, insanı hem kendisi, hem çoluk-çocuğu, hem akrabası, hem toplumu, hem de diğer insanlarla münâsebettar yaratıp, bu ilgi neticeleriyle imtihana tâbi tutan da Odur. Ahlâkî öğretileri insanlığa tebliğ eden peygamberleri ve kitapları gönderen de Odur. Şu halde, bizim ahlâklı bir insan olmamızın reçetesini, kaidelerini bilen de Odur. Demek ki, hakikî ahlâkın kaynağı İlâhîdir.
Dipnot:
1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 162
12.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|