Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Murat ÇİFTKAYA

En güzel gül ya da aşka aşık olmak



Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş öyle güzelmiş ki, uzak şehirlerden ve ülkelerden zengin, yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu istermiş.

Gelgelelim, kendisiyle evlenmek isteyen nice asilleri ve zenginleri reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş.

Bu arada aynı kasabada yaşayan bir delikanlı da uzaktan da olsa bu kıza aşıkmış ve onunla evlenmek istiyormuş. Ama kız onu da reddetmiş.

Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış.

Uzun seneler sonra, bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş.

Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş.

Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış. Üstelik zengin bile değilmiş. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş.

Bir zamanların dünya güzeli, şimdinin yüzünde kırışıklıkların kol gezdiği kadın ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini söylemiş. Tek şartı, bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş. Yani geride bıraktığı bir gülü koparmasına izin yokmuş, sadece önündeki güllerden seçebilirmiş.

Adam yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. Birden çok güzel sarı bir gül görmüş. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş. Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüş. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül.

Bunun üzerine adama dönen kadın şöyle demiş “Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçiyor ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalabiliyorsun.“ 

***

Öykü burada bitiyor.

Ama bizim aşk öykülerimiz devam ediyor. Dünya güneş etrafında dönmeye devam ettiği sürece de aşklar yüreklere misafir olmaya devam edecek. Mide acıkır, gözler görür, kulak duyar. Ve kalpler aşık olur…

Kâh ayrılık hüznüyle, kâh hasretin ateşiyle, kâh terk edilme elemiyle, kâh karşılıksız kalma üzüntüsüyle bir alevden diğerine düşer yürekler. Ama yürek yine de sever. Çünkü o sevmek ve aşık olmak için yaratılmıştır.

Aşktır yüreklerin gıdası. Ama mükemmele, eksiksize, kusursuza, sonsuzcasına devam edecek olana duyulan aşktır bu. Sonsuzu, kusursuzu, mükemmelliği bu dünyada, yaratılmış bir şeyde, birisinde aramaya kalkınca yüreğimizi aç kalmaya mahkûm ederiz.

Yemeğin kokusu mideyi doyurmaz. Gülün resmi kokmaz. Suyun sesi susuzluğu gidermez. Yürekler mecazi aşka kanmaz.

Leyla’dan Mevlâ’ya, mecazi aşklardan hakikî aşka yol açmak her bir insanın önündeki çetin bir sınavdır.

Çetindir, ama imkânsız değildir. Yeter ki yüreğimizi dinleyelim. Kalbimizle düşünelim. Sevdiğimizi bir tanrı gibi sevmek ve onu öyle olmadığı halde kusursuz görmek yerine, asıl Sevgili’nin kusursuz güzelliğine, eksiksiz mükemmelliğine, sonsuz muhabbetine talip olabilelim ve dünyadaki sevmelerimizi Onu sevmeye basamak eyleyebilelim.

Bölük-pörçük sevgilerimizi Ona muhabbette toplayabilelim.

Evet, mecazi aşk bahane, aslolan hakiki aşk.

11.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (08.06.2006) - Avrupa’nın İslâmla sınavı

  (06.06.2006) - Avrupa’yı yeniden düşünmek (1)

  (04.06.2006) - Ulusal tiyatro

  (01.06.2006) - Varlığımız kime emanet?

  (30.05.2006) - Modern ideolojik bir proje olarak İslâmcılık

  (28.05.2006) - Suya kanmak*

  (25.05.2006) - Projenin iflâsı

  (23.05.2006) - Namuslu bir sol hayal mi?

  (21.05.2006) - Ayırmayan ölümler yaşayabilmek

  (18.05.2006) - “Kürt sorunu”nu yeniden düşünmek-2

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004