Hukuk tevziinde hâkim, devlet olmalı. Devlet, kanûnlar çerçevesinde adalet dağıtır. Adalet, suçluyu cezalandırmak, mazlûmu korumak ve mükâfatlandırmaktır.
Devlet bu aslî vazifesinde acze düşer veya şeriklerin türemesine göz yumarsa, ülke felâkete sürüklenir. Memleket sathında adaletin kalmadığı düşüncesi kitleleri bedbinleştirir; ya zorbaların safına sürükler, ya herkes kendi çapında zorba kesilir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, adaletin tevziinde acze düşmüş görüntüsü veriyor. Mantar misâli adım başı boy atan çeteler de, mahkeme koridorlarında düşünce suçlusu zanlılara(!) şuursuzca adalet adına saldıranlar da aynı aczin eseri.
Danıştay saldırısından sonra katilin ortaklarıymış gibi tahkir edilen başbakan ve bakanların hukukunu bile koruyamayan bir devlet, sokaktaki vatandaşına emniyet telkin edebilir mi?
Muradiye’de, iğrenç bir fiilin failleri halk tarafından linç edilmek istenince, bunu halkın namusluluğuna verip, adetâ alkışlıyoruz. Halbuki bu, feodalitenin ta kendisidir, cehalettir. Ceza mercii halk değil, hukuk mekanizması ve devlettir. Ne var ki bu kabil taşkınlıkların tamamı, namusluluğumuzun nişanı gibi ekran ve gazetelere aksediyor. Ertesi gün, çoğumuz; farkında olmaksızın, linç edecek bir namussuz arıyoruz. Devlet, zanlılara fiilî tecavüze kadar yeltenen Muradiyeli elebaşıları cezalandırmazsa, yarın başka türlü bedel öder.
Son bir örnek, Perihan Mağden dâvası... Mağden’e atfedilen suç, vicdanî redçiye arka çıkmak; vicdanî reddi insanî hak sayması... Devlet yakasından tutmuş, sanık sandalyesine oturtacak. Ama Mağden sandalyeye ulaşıncaya kadar, memlekette ne kadar vatansever(!) varsa ayağa kalkmış. Niyetleri, Mağden’i devletten önce ele geçirip parçalamak; cürmü o kadar büyük... Zavallı Mağden, mahkeme giriş çıkışında linç edilmekten güç belâ kurtulmuş...
Bu kepazeliğin, bu rezil vaziyetin yegâne sorumlusu devlettir. Mağden’i linç etmeye kalkışanların tamamının fiilî saldırganlık sebebiyle değilse bile, devletin izzetini payimal etmeleri sebebiyle tutuklanmaları gerekirdi. Devlet zanlı karşısında, bu tarz rezil taraftarların desteğiyle kuvvet kazanmaz; itibar kaybeder. Bakınız, ne isabetli bir iş yapmışız ki, vatandaş bizden önce zanlıya saldırıyor, demeye getirmek; akıl ve iz’andan istifa etmektir.
Kanun hâkimiyetini memleket sathında tesis edemeyen bir devlet, yaşama hakkını kaybeder. Yapılan taşkınlıkların, herhangi bir protesto ile alâkası yok. Mahkeme koridorlarında yaşananlar, düpedüz linç teşebbüsleridir. Hukukuna el koyduğu zanlının haklarını koruyamayan devlet, milletin haklarını nasıl korusun? Suçun sübutundan önce beraat-ı zimmet esastır, bütün dünyada kaziye-i muhkeme...
Suç sabit olsa, ceza mercii, devletin adalet mekanizmasıdır. Suçluyu başkasına teslim etmek, zulümdür. Devlet, elindeki zanlıya uzanan tecavüz kastını sâdece defetmekle mükellef değildir, cezalandırmak da vazifesidir. Mahkeme önlerinde kendisini devletin cellatları yerine koyup suçlu cezalandırmaya kalkışanlara dokunmamak, bir bakıma tasvip etmektir. Yahut devletin aczini tescil etmek, ilân etmektir...
Zanlının yaşayacağı yegâne korku, suçuna tekabül eden adlî ceza olmalı. Zanlı ondan önce, mahkeme koridorlarında uğrayacağı saldırıların korku ve telâşına kapılıyorsa, yazıklar olsun... Böyle devlet, böyle adalet olmaz... Böyle millet de olmaz... Perihan Mağden ve emsalleri adına suç duyurusunda bulunuyorum. Mahkeme giriş ve çıkışlarını cehenneme çeviren vatansever(!) çapulcular ve onlara göz yuman yetkililer yargılansın... Yahut devlet bunları adalet hâmileri ilân etsin, madalya taksın...
10.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|