Gençlerin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikelerden biri de açık-saçıklıktır. “Medeniyet” kisvesi altında yapılan pek çok yayın, çocukları ve gençleri derinden yaralıyor.
Müstehcenlik, uzun yıllardan beri tartışılan bir konu. Sadece “akıl feneri”ni esas alanlara göre müstehcenliğin tarihi her geçen yıl/gün değişiyor. Zamanın ordinaryüs profesörlerinden olan ünlü bir hukukçu, konuyla ilgili bir soruyu cevaplandırırken, “Ben bir fotoğrafın müstehcen olup olmadığını belirlemek için eşime gösteririm. Eğer o bu resmi müstehcen buluyorsa, ben de ona inanırım” anlamında sözler sarfetmişti.
Tabiî bu şekildeki bir değerlendirmenin sübjektif olduğu ortada. Ama ne yazık ki, dün müstehcen kabul edilen pek çok şey; yaşanan bozulma ve dejenerasyon sonucu, bugün müstehcen kabul edilmiyor. Yıllar önce, TV’lerle evimize akmaya başlayan müstehcen yayınlar, artık eskisi kadar tepkilere maruz kalmıyor. En hassas olması gerekenler bile, üzülerek ifade etmek gerekirse, biraz ‘alıştı.’
Aslında insan fıtratı gerçekleri arıyor. Meselâ, bianet.org sitesindeki bir habere göre; RTÜK’ün 17 ilde, 7-14 yaşlarında bin 719 öğrencinin katılımıyla yaptığı araştırmada, çocuklar “çıplaklık” ve “şiddet”ten rahatsız olduklarını ifade etmişler. Bunca ‘bombardıman’a rağmen çocukların ‘çıplaklık’tan şikâyetçi olması, yıkılmak istenen temellerin —şükür ki— hâlâ sağlam olduğunu gösteriyor.
Dünya da müstehcenliğin, ‘ifsat şebekeleri’nin bir tuzağı olduğunun farkına varıyor. Bu anlamda önemli bir adım da Amerika’da atılmış. Amerikan Kongresi, radyo ve televizyon kanallarının müstehcen yayınlarına verilen para cezalarını 10 kat artırmış.
Amerikan Senatosunun, geçen ay oybirliğiyle kabul etmesinin ardından, Temsilciler Meclisinde de 35’e karşı 379 oyla kabul edilen metin, Federal İletişim Ajansının (FCC) müstehcenlikle ilgili kuralları ihlâl eden kuruluşlara 325 bin dolara kadar para cezası kesmesine imkân veriyor. (AA, 8 Haziran 2006)
Tabiî ki sadece ‘ceza kesmek’le müstehcenlik belâsıyla mücadele etmek mümkün değil. Çünkü ifsat şebekeleri gerekirse bu cezayı da ödemeyi göze alıp, müstehcen yayınlara devam edebilirler. Bu belâ ile mücadele etmenin kesin yolu, özellikle gençleri ve bir bütün olarak toplumu uyanık tutmak ile mümkündür. Müstehcenliğin, insanların kalp ve ruhunda ciddî yaralar açtığı anlatılmalıdır. Bu batak, en az uyuşturucu alışkanlığı kadar tehlikeli ve tahrip edicidir. Toplum bunu iyi idrak etmeli.
Son yıllarda müstehcenlik, ‘reklâm’ kılıfı ile yol bulmaya çalışıyor. İlgisiz konularda kullanılan ‘kadın öğe’si, gençleri hayatın gerçeklerinden uzaklaştırıyor. Bazı medya kuruluşları da bu çirkin emellere alet olmuş durumda.
Bir firmanın müstehcen afişini değil de, afişe ‘genel ahlâka aykırı’ gerekçesiyle izin vermeyen belediye eleştiriliyor. (Vatan, 8 Haziran 2006) Yönetmeliklere göre ‘yasak’ olan ‘müstehcenlik’ ise, fiilen devam ediyor. Reklam Yönetmeliğinin 22’inci maddesinin birinci fıkrası şöyleymiş: “Reklâm, ticarî tanıtım levhaları ve ilanlarda; sağlık yönünden zararlı olan alkollü içki, sigara, genel ahlâk kurallarına aykırı görüntüler, korku ve batıl inançları içerecek, toplumun acıma duygularını istismar edecek şekilde hasta, bebek, çocuk, yaşlı ve özürlülerle ilgili ifadeler veya görüntüler kullanılamaz.”
Peki, bu yönetmelik yürürlükteyken, gazete ve TV yayınlarını ‘süsleyen’ müstehcen reklâmlara ne demeli? Hele hele, alkollü içki reklamları neyin nesi? Müstehcenlikle mücadelede geç kalmayalım...
09.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|