Sanatçı İlhan İrem, uzunca bir aradan sonra “Cennet ilâhileri” adlı albümüyle dinleyicilerinin karşısına çıkmış. İrem’i, daha önce yaptığı bazı açıklamaları sebebiyle köşemize konuk etmiştik. (Yeni Asya, 16 Ağustos 2004)
1986 yılında yayınladığı “Pencere, Köprü ve Ötesi” adlı kitabında “(...) Daha derinden bir soru sordum kendime/ ‘Neden?’ dedim/ ‘Ne neden’ değil ama/ Nedenin kendisini öğrenmek istedim/ Neden varım?/ Neden yokum?/ Nereye yolculuğum? (...) Her bir şeyin nedenini sorar insan/ Ben de sordum...” demişti İlhan İrem.
Köprü dergisinin Eylül 1986 (sayı: 102) tarihli sayısında yayınlanan 4 sayfalık röportajda İrem, ‘hayatın anlamını’ sorgulamıştı. “Işık ve Sevgiyle 30 Yıl” adlı albümünün yayınlanmasından sonra da benzer sorgulamaları yapmıştı.
Bir soru üzerine İrem şöyle demişti: “Sonsuz kâinatta, kara deliklerin arasında, makro ve mikroevrenlerde, sayısız galaksilerin ortasında, bir zerrenin üstünde umarsızca koşuşturan insanlar! Hayatın anlamını, varoluş nedenini çözememiş insanoğlu için, dünyevî beyhûde çabalar. Kendi iç ve dış uzaylarını keşfedememişse; benliğiyle barışık değilse insan, güzelliklerin uzlaşmaz düşmanıdır... Bir yok edicidir. En buyük acı da budur.” (Cumhuriyet Pazar Dergi eki, 20 Haziran 2004)
Geçmişte ‘doğru’ tesbitlerde bulunan İrem, yeni albümünün yayınından sonra yazdığı bir yazıda ise, ‘yanlış’ beyanlarda bulunmuş. Cumhuriyet’in “Söz Okurun” köşesine yazan İrem şöyle demiş: “(...) Lozancılarla/ Sevrcilerin... Ateşböcekleriyle / yarasaların... (...) Evrensel ısıkla / nurcuların... ( ...) Ulusal Egemenlik Bayramında bebelere kara çarşaf giydirenlerin... (...) örümcek kafalıların... din komisyoncularının... Yeniden tariflerle laikliğin kökünü kazımaya kalkışmıyorlar mı? Seksen yıldır temellerine dinamit konulan Cumhuriyetimiz üç kez bombalandı. şeriat özentileri...Neler neler olabileceğini düşünün. Altmış yıllık rehavetin azgınlaştırdığı hıyanetle uzlaşmak, artık mümkün değildir.” (Cumhuriyet, 24 Mayıs 2006)
Eğer bu satırlar bildiğimiz; sanatçı İlhan İrem’e ait ise, (Olur ya, isim benzerliğiyle de karşılaşabiliriz.) san'atçı kimliği ve ‘arayıştaki bir san'atçı’ya doğrusu yakıştıramadık. Tabiî ki, yazının tamamı bu kadar değil. Biz kısaltarak ve ‘seçerek’ bu ifadeleri aldık. Ama maksadımız, onun söylemediklerini söylemiş gibi göstermek ve beyanlarını tahrif değildir. Yazının tamı okunduğunda bu mânâların vurgulandığı anlaşılır.
Aslında bu ifadeler milletin alışık olduğu ifadelerdir. Ama milletle aralarında mesafe koyan siyasetçilerdir bunlar. Sanatçıların, milletle aralarına mesafe koyan siyasetçileri gibi konuşması/yazması her halde uygun olmaz.
Hazırladığı albüme ‘Cennet ilâhileri’ adını uygun bulan san'atçının, Türkiye gerçeklerine uymayan beyanlarını yadırgadık. “Doğruya doğru, yanlışa yanlış” diyelim...
*
Var mı ki?
Dünyevî aşklarla ilgili kitap yazan bir yazar, “Kemalist kızlar nasıl tavlanır?” sorusuna da cevap aramış. (Cevabı şöyle: ‘Nutuk’ hediye edilerek!)
Bu haberi duyunca, şunu da sormuş olabilirsiniz: ‘Kemalist’ kız var mı ki?
02.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|