Sosyal varlıklarız. Hayatımızı insanca sürdürebilmemiz; yardımlaşma, anlaşma, kaynaşma ve dayanışmaya bağlı. Birbirimize önyargılarla yaklaşır, ölçümüz nefsimiz olursa; ayrılığa düşer, çatışırız. Bu da ihtilâflara, ihtilâf da güçsüzlüğe sebep olur. ‘İnsan hatâdan hâli olmaz’ diyen Bediüzzaman; Kur’ân ve Sünnet’e dayanarak fıtrata uygun âdil prensipler, ölçüler serdeder, hassas ve uygulanabilir ölçüler getirir. Sosyal hayatta, bütün siyasetçiler dahil; bütün kesimler bu mihenklere uyduğunda müthiş bir sempati, empati ortaya çıkar.
1- “Bir Müslüman’ın bütün halleri Müslüman olmak lâzım gelmediği gibi, kâfirin de bütün halleri kâfir olmak lâzım gelmez” kaidesince, meselâ bir demokratın bütün halleri demokrat olmak lâzım gelmez! Sözlerinde, icraatlarında hatâ ve kusur işleyebilir, gayr-i demokratik haller görülebilir!
2- Meslekler, mezhebler ne kadar bâtıl da olsalar, içinde ukde-i hayatiyesi/hayat düğümü, dayandığı gerçek hükmünde bir hak, bir hakîkat bulunur. Eğer eserlerine ve neticelerine hükmeden hak ve hakîkat ise olumlu; olumsuz yönleri olumlu cihetlerine mağlûp ise, o meslek haktır. Eğer içindeki hak ve hakîkat, neticelere hükmedemiyor ve menfî ciheti müsbet cihetine galebe ediyorsa, o meslek bâtıldır. Onun ehli, ehl-i bid’a ve dalâlet olur. Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay olduğundan, bazan birtek hasene ile çok seyyiâtını örter. Demek, bu dünyada o adâlet-i İlâhiye noktasında muâmele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten/sayı veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır. Başkasının kusuru, insanın kusuruna senet ve özür olamaz.1
3- Bir insanın bir sıfatı câni ve kâfir de olsa, o sıfat sahibi câni olmaz.2
4- Büyük günahları işlemek, imansızlıktan değildir.3 Ancak; büyük günahları serbestçe işlemek imândan hissesi olmadığına değildir.4
5- Her bâtıl bir mesleğin herbir ciheti bâtıl olmak lâzım olmadığı gibi, herbir hak mesleğin dahi herbir ciheti hak olmak lâzım değildir.5
6- Hasenâtı seyyiatına, sevâbı hatâsına tereccüh edenler, mağfiret ve affa müstehaktırlar.6
7- Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.7
Dipnotlar: 1- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 65, Tarihçe-i Hayat, s. 54.; 2- Sünuhât, s. 40.; 3- Lem’alar, s. 177.; 4- Emirdağ Lâhikası,-1, s. 200.; 5- Mektûbât, s. 354.; 6- Münâzârât, s. 13.; 7- Lem’alar, s. 91.
09.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|