Son 15 gün içerisinde Türkiye, Almanya, Köln, Münih, tekrar Almanya’dan Türkiye, İstanbul, Ankara, Van, tekrar İstanbul ve Konya güzergâhları arasında havayolları ile koşturmamızın ve çağrılmamızın iki önemli hususu vardı. Bunlardan biri Yeni Asya International ve Avrupa Nur cemaati tarafından Almanya Köln ve Münih şehirlerinde tertiplenen Bediüzzaman Hazretlerini Anma Programına; ikincisi ise muhterem ve kahraman ağabeyim Muzaffer Uslu’nun vefat taziyesine ulaşmamdı. Bu iki hedef ve faaliyet içinde, dilden ve gönülden dökülen binlerce duâ ve tevhid kelimeleri içinde, ebedî güzergâha sevkiyatın ne kadar kesin olduğunu tekrar gördüm.
İnsan gafletinden ve ülfetinden bazen sevkiyatı hissetmiyor ve bir mânâda bakar kör oluyor. O yüzlerce uçağın kalkışları ve yüzlerce yolcusuyla sevk olunmaları ve başka bir beldeye inişleri, özellikle dış dünyada pasaport ve kendi ülkemizde uçuşlarda bilet kontrolleri zâhiren çok basit, fakat cidden tefekkür edildiğinde ne kadar hakikatli ve merak-âver olduğunu ehl-i tevhide göstermektedir. Belki bunları tefekkürüm, mezkur iki programın ruh âlemimde derin izler bıraktığındandır denilebilir. Fakat dikkatle bakıldığında ebedî sevkiyatın her zaman vuku bulacağını göstermektedir. WHO’nun tesbiti yılda 56 milyon kişi ölüyor.
Uzun yıllar 3650 metre yükseklikteki Başet dağının eteğinde, 2300 rakımlı köyümüzde muhtarlık yapan, verdiği kahraman ve vatanperver beyanatlarıyla zındıkaya ve terörizme meydan okuyan, yapılan bütün tazyikata karşı yılmayan ve o bölgedeki yaptığım unutulmaz hizmetlerin, arkamdaki en büyük destekçisi ağabeyim Muzaffer Uslu’nun vefatı beni derinden üzdü. Benim ve ailem için büyük bir kayıptı, isimsiz bir kahramandı. Babamın vefatı kadar üzüldüm, boşluğu doldurulmayacak bir hizmet erbabıydı.
Bir gün Van ilinden 40 kişi, bir otobüsle köye gelirler. Başet dağına çıkmak için “Biz Halil Uslu’nun arkadaşlarıyız” derler Ağabeyim onları gece misafir eder ve bir koyun keser, onları yedirir içirir ve sabah namazında refakatçilerle dağın zirvesine gönderir. Böyle sayısız hizmetleri var. O yokluklarda, o çilekeş bir hayatta hiç yılmadı ve daima bize örnek olmuştu. Fakat sevkiyâta mani yok, çare yok. Tek tesellim onun son dakikalarda dahi Kur’ân-ı Kerim’i tilâvet etmesidir. Hz. Bediüzzaman’a ve Risâle-i Nurlara bağlılığı sonsuzdu.
Almanya’dan yolları katederek köyümüze ulaştığımda kendi bahçemize kurulan büyük taziye çadırı altında Van ilimizden ve ilçelerinden taziyeye katılan mahalli aşiretlerin yüzlerce müntesiplerine ve Cuma namazındaki vaazımda sevkiyâtın ehemmiyetini ve vefattaki müjdeleri anlattım. Türkiye ve dünya ile gelişen hadisatın kıyaslarını naklettim. Hz. Bediüzzaman’ın köyümüzde ve çevrede iman hakikatlerinin yerleşmesine ne kadar önem verdiğini ve bu önemi tekrar hatıratlarla anlattım.
Bu sevkiyat içinde, cemaat liyakatını gösterenlere ve ahde vefa duygusunu icra edenlere ve Sünnet-i Seniyyeye ittiba edenlere ne kadar teşekkür etsek azdır. Ağabeyimin kalb krizinden vefat ettiği 100. Yıl Araştırması Hastahanesinden köye kadar götüren can dostu kardeşlerime, bütün zevâta, cenazeye iştirak eden Van, Gürpınar ve yakın köylerden gelen bütün ihvana gönüller dolusu duâlar, şükranlar.
Ayrıca definden sonra taziye çadırına gelen sayısız gönül dostlarına, Türkiye’nin her yerinden bizleri arayan vefakâr arkadaşlarıma, telgraf çeken ve telefonla arayan yeni ve eski milletvekillerine, Yeni Asya gazetesine, Türkiye’nin her yerinden Yeni Asya vasıtasıyla taziyetlerini bildiren bütün vefakâr nurlu insanlara, Van Bölge gazetesine, Van Merkür TV’ye, ayrıca Avrupa’da ve Türkiye’de hatimler, Yasin ve Fatihalar okuyan bütün dâvâ arkadaşlarıma, şahsım ve ailem adına ne kadar teşekkür etsem azdır, şükranlarımı sunuyorum.
Bu sevkiyatta ayrı bir üzüntüm, köyümüzde telefonların çalışmaması ve çekmemesi idi. Bunu ve diğer hususları ayrı bir makalede yazacağım inşaallah.
09.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|