ATO’nun resepsiyonunda, MHP hareketinin tarihini yazan bir gazeteci ile karşılaştık.
“Cinayetten sonra delilleri nasıl ustaca bırakılmış” dedi.
Cinayet dediği Danıştay olayıydı.
Bırakılan delliler ise, olayın arkasındaki ulusalcı-ülkücü bağlantılardı.
“Ama” diye ekledi, “Katil çok profesyonel. Yurt dışında eğitim almış.”
Nerde eğitim aldığından ziyade, arkasındaki bağlantı önemli.
Kendisi silâhlı ülkücü hareketin tarihini yazacak ölçüde içeriden tanıdığına göre, yurt dışında eğitim almasından ziyade yurt dışı bağlantısı olduğunu ihsas etmek istedi.
Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın kimliği ortaya çıktığında Kartal Demirağ’a mı, yoksa Mehmet Ali Ağca’ya mı benzediği yönünde tartışmalar yaşanmıştı.
Her olayı kendi çerçevesi, her katili kendi profili içinde değerlendirmenin daha doğru olduğu düşüncesindeyim. Ancak bir benzetme yapılacaksa, Ağca figürünün daha uygun düştüğü kanaatindeyim.
Benzerlik sadece ülkücü-ulusalcı kökenden gelmeleri açısından değil. Olayın çok farklı bir boyutu var.
Danıştay baskını olayını medya her nedense pek sevmedi. Tansel Çölaşan’ın, baskın sırasında katilin, “Allah’ın askeriyiz, elçiyiz. Türban dâvâsı yüzünden cezalandırılacaksınız” dediğini aktarması üzerine biraz heyecanlanmıştı medyamız. Ancak bu heves kısa sürdü.
Oysa Susurluk’ta öyle mi olmuştu?
Hatırlayın daha kazanın üzerinden 20 dakika geçmeden bazı haber merkezleri aranmış ve herkesin Sedat Bucak’ın yaralanmasıyla ilgilendiği sırada kazada ölen Mehmet Özbey isimli şahsın Abdullah Çatlı olduğu bildirilmişti.
Dizi filmlere, kitaplara, Meclisin en ünlü komisyonuna konu olan Susurluk kazasına gösterilen ilginin binde biri Danıştay baskınına gösterilmedi.
Oysa Ağca olayını aratmayacak ilginç portreler ve karmaşık bağlantılar barındırıyor, Danıştay baskını. 17 Mayıs’tan bu yana bıktırma pahasına, bu olaya eğilmemin altında yatan sebep de bu.
Alparslan Arslan’ın banka hesaplarından, yurtdışına çıkıp çıkmadığına kadar birçok bağlantı mutlaka araştırılıyordur. Ancak olayın Meclis’te bir komisyon kurulup, araştırılmasını gerektiren yönleri var. Abdi İpekçi, uyuşturucu kaçakçılığına karşı kampanya yürüttüğü bir dönemde öldürülmüştü. İpekçi ayrıca askerin yönetime el koyması için çağrı yapanlara karşı çıkıyor, CHP ile AP’nin ortak hükümet kurmasıyla anarşi ve terör ile ekonomik krizin üstesinden gelinebileceğine inanıyordu. Türk siyasetini kontrol eden en güçlü kalem olduğu tartışılmaz bir isimdi.
Ayrıca Milliyet gazetesinin satışına karşı çıkması sebebiyle birçok çevreyi rahatsız ediyordu.
Bu açıdan İpekçi çok önemli bir hedefti ve öldürüldü.
İpekçi suikastinden sonra kaçıp Abdullah Çatlı’nın evinde saklanan Mehmet Ali Ağca için ‘reis’in,”Çocuğu yaktılar” dediğini Meral Çatlı aktardı.
Peki Ağca’yı yakanlar kimlerdi.
Malatya’dan geldikten sonra Oral Çelik, Yalçın Özbey ve daha sonra da Abdullah Çatlı ile birlikte Ağca’nın yanına gittiği maddî destek aldığı bir isim vardı. Abuzer Uğurlu.
Yani ünlü uyuşturucu ve silâh kaçakçısı Abuzer Uğurlu. İpekçi dâvâsında mahkeme başkanına,” Hapisten kaçacağım ve Papayı vuracağım” demişti. 1 hafta sonra Maltepe Askeri Cezaevinden kaçtı ve Papayı vurdu.
Aynı şekilde Abdullah Çatlı da İsviçre’de cezaevindeyken eşini çağırıp,
“Falanca gün, filanca saatte beni kaçıracaklar. Paris’teki eve git. Beni bekle...” dememiş mi ve o gün verilen saatte kaçırılmamış mıydı?
Alparslan Arslan’a da, “Türkiye’de darbe olacak, seni cezaevinden kaçıracağız” sözü verildi mi orasını şimdilik bilmiyoruz.
Bildiğimiz bir şey var. O da, Ağca dil bilmediği halde gittiği Bulgaristan’da rahat günler geçirirken, İtalya’da da Papa suikastinden önce gizli buluşmalarını gerçekleştirdiği tatil beldesinde para savurmasıyla dikkat çekmişti. İpekçi suikasten önce annesi Müzeyyen Ağca ve kendisinin hesabına yatırılan paraları da unutmamak gerek.
Alparslan Arslan konusunda henüz o tür bilgilere sahip değiliz. Ancak Danıştay saldırısının azmettirici olarak arandığı sırada kaçan ve 1 hafta sonra gelip teslim olan Ayhan Parlak’ın ilişkileri bana Abuzer Uğurlu’nun bağlantılarını hatırlattı. Son dönemde Alparslan Arslan ile 67 telefon görüşmesi yaptığını bir kenara kaydetmek gerekiyor.
Başka kaydedilecek şeyler de var. Ertuğrul Yılmaz, uyuşturucu kaçakçılığı ile uğraşıyor, Doğuş Factoring’in sahibi. Ülkücü kökenli. Almanya’da evinde kafasına tek kurşun sıkılarak öldürülüyor. Ertuğrul Yılmaz cinayetiyle ilgili olarak yakalanan Recep Canik, sorgusunda Ayhan Parlak’ın ismini veriyor. Ayhan Parlak ise Ertuğrul Yılmaz’ın bacanağı.
Peki Recep Canik kimin yakını? PKK’nın Avrupa’da uyuşturucu işini yaptığı söylenen ve ünlü uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin’in yakını olan bir isim. Ülkücü Ertuğrul Yılmaz’ı evinde misafir olup öldürecek kadar yakın olduğu söylenen Hüseyin Baybaşin’in yakını, Kürt ve PKK’lı Recep Canik.
Canik’in ismini verdiği isim ise kendini laik, Atatürkçü ve çağdaş biri olarak tanımlayan Ayhan Parlak. Yani bacanağı Yılmaz’ın işlerinin başına geçtiği ve Doğuş Factoring’i bir süre yönetip, daha sonra devrettiği Ankara DGM’deki dosyaya geçen Ayhan Parlak.
Danıştay baskını bir açıdan bakılınca çok karışık, bir başka açıdan bakınca da çok net gözüküyor.
Uyuşturucu kaçakçılarına verilmiş bir ihale olmasın...
12.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|