“Nöbette sucuklu yumurta yerken, ihtilâl yapmaya karar verdik” demişti Orhan Kabibay 27 Mayıs’la ilgili anılarında.
Resneli Niyazi ise padişaha karşı başkaldırmak üzere adamlarıyla birlikte Makedonya dağlarına çıkmıştı.
Resneli Niyazi geyiğin askerlerine yol gösteren ilâhî bir güce sahip olduğuna inandığı için, Bab-ı Ali baskınından sonra tebrikleri kabul eden heyetin başına geyiğini geçirmişti.
Zamane çeteleri ise chat yaparken internette tanışıyor, mail grupları daha sonra eylem grubuna dönüşüyor.
Bu yüzden de operasyonlarda ilk ele geçirilen bilgisayarların hard diski oluyor.
İlginç bir dönemden geçiyoruz. Her yeni çete bulundukça fotoğrafın daha da netleşmesini beklerken, zihinler daha da karışıyor. Siyasetin başşehri Ankara’yı sisler vadisi haline getirmeye yönelik işlere şahit oluyoruz.
Burada ne olduğuna dair bir karışıklık yok. Türkiye’nin çok iyi bildiği ve her 10 yılda bir şahit olduğu darbe öncesi hazırlık evresinden geçiyoruz.
Geçmişi cuntalarla dolu olan ve başarılı, başarısız onca ihtilâle maruz kalmış bir ülke olarak bunu en iyi biz anlarız.
Burada bir zihin bulanıklığı yok. Çok tanıdık bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Demokratik duruş noktasında bir bulanıklık.
Konuyu biraz daha açmak istiyorum.
Türk Silâhlı Kuvvetlerinin en seçkin birliklerinin yetiştirildiği, Özel Kuvvetler Komutanlığından Nuri Bozkır isimli bir yüzbaşı Sauna Çetesi diye bir örgütün içinde çıkmış. Suçu sabit görülüp, Askerî Mahkeme tarafından tutuklanmış.
Ardından Eryaman’da bir eve yapılan baskında aralarında yüzbaşı ve astsubay rütbesinde muvazzaf subay ve astsubaylar ile emekli astsubayların bulunduğu bir örgüt yakalanmış. Kendilerine Atabeyler adını veren örgütün kullandığı evlerde yapılan aramalarda C-4 patlayıcılar, bir mahalleyi havaya uçuracak kadar C-4 yapımında kullanılan mühimmat, uzun ve kısa namlulu silâhlar ile bomba atar yakalanmış. Çok önemli bir cunta ele geçirilmiş, çok önemli bir hücre çökertilmiş.
Bu durumda ne yapılması gerekir. Soruşturmanın derinleştirilerek, ordu içindeki bağlantılarının, sivil uzantılarının ortaya çıkarılması için, asker, sivil ve siyasetçi elele verip, işbirliği yapar.
Kamuoyunu oluşturan medya ve sivil toplum kuruluşları ile demokratik refleksleri geliştirmek ve kamuoyu baskısı oluşturmak için harekete geçer.
Demokratik irade ve darbe karşısındaki sivil duruş bu şekilde kazanılır.
Peki bizde ne oluyor.
Çeteyle ilgili haberler bazı gazetelere telefon eden meçhul bir şahıs tarafından genelkurmayın önüne zarf içinde verilmiş mi verilmemiş mi?
Darbe yapmak, iktidarı devirmek için silâhlı cunta kuranı değil, bunu ortaya çıkaranı, silâhlı örgüt üyesini değil, bunu haber yapanı cezalandıracağız neredeyse.
Sanki bir cunta patlayıcılarla, silâhlarla, krokilerle ele geçirilmemiş.
Oldu olacak bir de madalya takalım adamlara.
Faruk Güventürk’ün yakalanmasıyla ortaya çıkan ve 9 subay olayı olarak bilinen cunta ele geçirildiğinde Celal Bayar, “Yılanı kuyruğundan yakaladık. Aman bu işin bağlantılarını ortaya çıkarın” demişti. Demokrat Parti yöneticileri Bayar’ın bu uyarısına yeterince dikkat etmediler. İşte o 9 subayların çekirdeğini oluşturduğu grup 27 Mayıs’ta ihtilâl yaptı.
27 Mayıs’ı yapanların başında tek bir general vardı. Hepsi yüzbaşı, binbaşı, albay seviyesindeki subaylardı. İhtilâl olduğunda generaller yüzbaşılara selâm durdu. Adı, emrinde ordusu kalmayan genelkurmay başkanına çıkan Orgeneral Rüştü Erdelhun kendi emrindeki yüzbaşılar tarafından tokatlandı, bakanlar çöp kamyonunda taşınıp, tekmelendi.
Bu sorun AKP iktidarının değil, öncelikle ordunun sorunu.
27 Mayıs’ta emir komuta zinciri bozulup, Afrika cumhuriyetleri gibi üst üste darbe girişimlerine maruz kalan Türk Silâhlı Kuvvetleri emir komuta zincirini yıllar sonra ancak sağlayabildi.
Bu sebeple öncelikle ordu içinde cuntaların oluşması ordunun sorunu ve öncelikli olarak cunta olaylarının üzerine Genelkurmay’ın gitmesi gerekiyor.
05.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|