Başkan- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 24 üncü birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır.
Oturum 31 Ekim 1989 tarihinde yapıldı. Kürsüde TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut oturuyor, cumhurbaşkanı seçimi için üçüncü tur oymaya geçiliyordu.
Özal’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı oylanacak ve 1982 Anayasası’nın cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili hükmü ilk kez uygulanacaktı.
Mecliste 450 milletvekili bulunuyordu. DYP ile SHP’nin protesto edip katılmadığı oylamada, ANAP’tan 285 milletvekili bulundu. Üçüncü turda 263 oy alan Özal, cumhurbaşkanı seçildi.
Özal’a birçok itiraz oldu. Muhalefet protesto edip oylamaya girmedi. Bazı bölgelerde belediye başkanı onu cumhurbaşkanı olarak tanımadı.
Çok şey söylendi, ama bir şey söylenmedi. Kimse kalkıp, ‘Meclis dışından biri seçilsin’ demedi.
Ayrıca, kimse de çıkıp da ‘salonda üçte iki çoğunluk yok, oylamaya geçemezsin’ demedi.
Demeyi aklından bile geçirmedi.
Tarih 16 Mayıs 1993’tü.
Kürsüde Yılmaz Hocaoğlu oturuyordu.
ANAP’lı kimliğini ön plana çıkaran, birçok tartışmalı oturuma başkanlık eden, riyaset kürsüsünden muhalefetle mücadele eden bir başkandı. “Toplantı yeter sayısı vardır” dedi. 103’ncü birleşimi açtı. Doğrudan cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili oylamaya geçildi.
Demirel, 244 oy alıp cumhurbaşkanı seçildi. Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı seçildiği oturumu ANAP’lı Nejat Arseven yönetiyordu.
“Gündemimize göre cumhurbaşkanlığı seçimine devam edeceğiz” dedi. Genel Kurul salonunda kaç milletvekili olduğunu saymaya gerek bile duymadı.
Arseven’in yönettiği oturumda Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçildi.
Türkiye, ilk kez cumhurbaşkanı seçen bir ülke değil. Bu konuda doğru ya da yanlış bir geçmişi, gelenekleri ve yazılı kuralları olan bir ülke.
Bunları ısrarla vurgulamamın bir nedeni var. Merkez partilerin siyasî etkinliklerini kaybetmeleri, bize makul muhalefet yöntemlerini de unutturdu.
Bugün Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını önlemek adına, her gün şapkadan bir tavşan çıkarılıyor.
Bu kafa nedeniyle, “Muhtar bile olamaz” denilen Erdoğan, hem tek başına iktidar ve hem de başbakan oldu. Şimdi saçma sapan önerilerle Erdoğan’ın Çankaya yolunu bizzat kendi elleriyle açıyorlar. Ancak ülkeye de birçok gereksiz gerilim yaşatıyorlar.
Bir süredir Türkiye’nin asıl sorunu iktidar çıkarmak değil. Bir dönem tek başına iktidara ihtiyaç vardı. Ancak bir süreden sonra artık makul muhalefete ihtiyacımız var.
Hem yöntem olarak, hem söylem olarak güven verecek bir muhalefet, aynı zamanda rejimin sigortası olur.
Çünkü demokrasileri demokrasi yapan iktidar değil, muhalefettir.
Marjinal grupların peşine takılmayan, sağduyunun sesi, aydınlık geleceğin adresi olabilen bir muhalefet, aynı zamanda Türkiye’nin emniyet sübabı olur. Millet o tür bir muhalefet tarzını omuzlar, zamanı gelince de ülkeyi yönetme görevini ona verir. Ama, muhalefetin öncelikle bu ehliyeti ortaya koyması lâzım.
Bir dönemler Mesut Yılmaz’ın sağkolu olan, serveti şaibeli, her iki lafından biri, “Alçaklar, şerefsizler, ülkeyi satan namussuzlar” olan bir Tuncay Özkan’ın peşine takılmış muhalefet, bu ihtiyacı karşılayamıyor.
Bu tür muhalefet ilgi çeker. Mahalleye gelen seyyar satıcı ya da eski devirlerin çerçisi gibi sesi işitilir, merak uyandırır. Ama kimse seyyar satıcı çığırtkanlığına ülke idaresini teslim etmez.
Her açıdan zor bir yıl olacak 2007. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler nedeniyle. Ancak aynı zamanda demokrasimizin olgunluk sınavı vereceği bir yıl olacak. Türkiye 2007’yi demokratik teamülleri iyi işletip, siyasî istikrarı koruyarak tamamlayabilirse, gelecek dönemi bir sıçrama ve tüm göstergelerde ikiye katlama devri olarak görebiliriz.
İflah olmaz bir iyimser değilim, ama bunu başaracağımıza inanıyorum.
Çünkü milletin nabzı, siyaset çerçilerine, sirk cambazlarına prim vermeyen makul bir çizgide atıyor.
03.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|