31 Aralık’ta, takvim tarihi açısından son derece ilginç bir gün yaşadık… Bir yandan Kurban Bayramının ilk gününü idrak ettik.
Öte yandan bir yılı bitirip, bir diğer takvim senesine geçtik. Yani; yılbaşı kutlandı!
Her bakımdan muhasebede bulunmanın gerektiği günlerden birini yaşadık ömrümüzün.
Geride bıraktığımız yıl boyunca, “kurban”ın “yakınlaşma” anlamının hakkını verebilecek bir alın açıklığımız var mı yok mu bakmalıyız bu bayram günlerinde…
Geride bıraktığımız yıl boyunca yaptığımız harcamaların hesabını kitabını yaparken, manevî kazanç ve kârlarımızı baş yastıkta değerlendirdiğimizde gönlümüzün rahat olup olmadığına da bakmalıyız elbet…
Eğer hesapta “açık”lar varsa, hanede “eksi”ler çoğunluktaysa “bayram” olsa ne fark eder “yılbaşı” olsa ne fark eder?
İşte bu noktada insan yol ayırımındadır…
Ya kişiliksizliğin esiri olacak ve “eksi”lerine, “eksik”lerine teslim olacak, kendini selin önüne teslim edecek…
Ya da… Kişilik sahibi her insanın yapması gerekeni yapıp; “ben bu ayıplarla yaşayamam! İnsan olmanın gereğini yapmam gerek!” diyecek…
Yani olması gerekeni ama zor olanı seçecek… Zor olana talip olacak…
Zor olana her dem talip olan dostlar… Kurban bayramınız mübarek, yeni yılınız hayırlarla başlamış olsun inşaallah…
Yeni takvim yılındaki siyasî ortamı düşününce… Bu temennilere ne kadar ihtiyacımız olacağı ortada…
Evet… Evet hem kurban bayramını, hem de yılbaşını aynı anda yaşamış olduk…
Herkes kendince bir yol buldu ve bu günü—gecesiyle beraber—kutladı, andı, değerlendirdi… Kimi sadece bayramı, kimi sadece yılbaşını hatırladı… Bazıları da karma yaptı bulduğu usulde!
Yani gerçekten ibretlik bir gün idrak ettik.
Her yönüyle ibretlikti!
Eğitim Sen’in araştırması
Bu mutlu olmamız gereken günlerde, içimizi karartması gereken, öncelikle ilgililerinin toplum önünde “günah çıkartması” gereken bir haber geçti hafta içinde Anadolu Ajansı… Haberin hemen başında; Eğitim Sen’in 3 bin 500 öğretmenle yaptığı bir araştırmadan bahsediliyordu. Bu araştırmaya katılan öğretmenlerin yarıya yakını "Türkiye’nin geleceğinin karanlık olduğunu’’ söylüyorlardı… Yani… Çocuklarımızı/ülkenin geleceğini geleceğe hazırlamakla görevli öğretmenlerimiz çok yönlü bir SOS veriyordu! Anlayana…
Özeleştiri de yapan öğretmenlerimize göre; eğitim alanındaki en önemli sorun (yüzde 24.4) "Eğitimin kötü yönetilmesi’’… Öğretmenlerimizin yüzde 21.4’ü ise sorunların ikinci sırasına ‘’Müfredat ve sınavlar’’ı yerleştiriyor. Öğretmenlerin yüzde 58.8’i Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliği olduğuna inanmadığını da ifade etmiş…
Haberin son bölümü ise “öğretmenlerin özeli” gibi asla algılanmamalı… Habere göre; öğretmenlerin yüzde 45.5’i öğretmenliği daha cazip bir meslek haline getirmek için "İnsanca yaşayacak bir ücret verilmesi gerektiğini’’ düşünüyor. Yüzde 18.3’ü sosyal imkânların genişletilmesini, yüzde 18.2’si de öğretmenliğin niteliğinin yükseltilmesini istiyor. Süreli yayın ve kitap okuduğunu belirten öğretmenlerin oranı yüzde 53.6 iken, yüzde 18.2’si hiç okuyamadığını ifade ediyor. Öğretmenlerin yüzde 35.2’si ayda 1, yüzde 25’i 2 kitap alabildiğini kaydederken, yüzde 14.8’i hiç almadığını belirtiyor. Düzenli kitap okuduğunu ifade eden öğretmenlerin oranı yüzde 39.9 iken, yüzde 40.6’sı bazen okuduğunu, yüzde 15.5’i hiç okumadığını söylüyor.
Tablo bu… Bu tablodan utanması gerekenler öğretmenler değil… Ama tablo utanılası bir tablo ve sorun sadece öğretmenlerin sorunu asla değil… Onların eline teslim edilen çocukların, ülkenin geleceği olduğu gerçeğini unutmadan herkes üzerine düşeni yapmalı… Yapmaya çalışmalı… Acilen hem de!
İş düşüyor gönül erlerine...
İşte tam da böylesine karamsarlık ortamlarında, her türlü olumsuzluğu göz ardı edip, kollarını sıvayarak, yüklendiği eğitim misyonunu vücudunun bütün zerresiyle yaşayıp, bulunduğu ortamda elinden gelenin gereğini yerine getirenler de vardır…
Geçen haftaki yazımdan sonra internetten mesaj yollayan İbrahim kardeşim gibi… Kendisi şu anda Kahramanmaraş’ta öğretmenlik yapıyor… Daha yeni bir bilgisayar sahibi olduğunu söylüyor ve hemen nimetlerinden istifade ile dünyasını genişletmeye çabalıyor… Biliyor ki İbrahim kardeşim; kendi dünyasını ne kadar genişletebilirse, öğrencilerine de o kadar geniş bir dünya anlatabilir…
Öğrencilik yıllarından beri Cemre’leri sıkı takip ettiğini de belirten İbrahim öğretmenimiz, öğrencilerine oynatmak üzere tiyatro metinleri istedi benden. Elimin altında duran 3 adet oyun metnini paylaştım hemen kendisiyle… İki gün sonraki mesajında; “Kıymetli Şen Abi; gönderdiğiniz tiyatro metinlerini çok beğendik. ‘FATİH’ adlı oyunu canlandıracağız. Gönderdiğiniz metinleri okuduktan sonra Akif’in ‘Küfe’ adlı şiiri aklıma geldi. Şimdi şiirin aslını bozmadan tiyatroya uyarlıyorum… Bitince ilk işim size göndermek olacak. Yorumlarınızı bekleyeceğim. Hassasiyetiniz için çok teşekkür ederim” diyordu… Sağ olsun.
Onlar oyunu hazırlasın… Sahneleme zamanında haberim, vaktim ve şartlar da müsait olursa Kahramanmaraş’a gidip, İbrahim öğretmeni ve öğrencilerini birlikte kucaklamak isterim… Ne mutlu ki İbrahim öğretmenlerimizin sayısı hiç de az değil bu karamsarlık tabloları arasında bile… Dahilî ve haricî her türlü engellere rağmen hem de! Kolay gelsin İbrahim kardeşim…
Bir sevindirici haber de Pursaklar’dan!
Ankara’nın Pursaklar’ından gelen şu mesajı paylaşalım önce; “Sayın Abdurrahman Şen… ‘Okuyan Şehir Pursaklar’ ismini verdiğimiz kampanyamız hakkında bir iki anekdotu sizinle paylaşmak istedim.
Okumayı teşvik amacıyla beldemizde başlattığımız kampanya ‘bir kitap özeti getirene bir kitap hediye’ sloganıyla devam ediyor. Kampanyamıza hemşehrilerimizin ve öğrencilerimizin yoğun teveccühü bizi de şaşırttı. Uyuşturucu ve şiddetle anılan eğitim sistemimiz içinde kitaba okumaya değer veren insanlarımızın varlığından memnun olduk. İlk üç gününde 1,500 adet kitap özeti geldi. Ulaştığımız bu sayı beklentilerimizin çok ötesinde idi. Belediye olarak eğitim kültür alanına özel bir hassasiyet gösteriyoruz. Gelecek güzel günlerin eğitimli gençler eliyle kurulacağına inancımız sonsuz. Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Osman Kayaer/ Pursaklar Belediye Başkan Yardımcısı”
Hemen internetten baktım… Pursaklar Belediye Başkanı Selçuk Çetin’in bir eğitimci olduğunu öğrenebildim… Belediyenin sahip olduğu kültür merkezini, orada verdikleri diğer hizmetleri de gördüm internet sayfalarından. Ayrıca; Pursaklar’ın bir gazetesinin olduğunu, ÖSS öğrencileri için iki adet soru bankası kitabı bastıklarını da gördüm… Demek ki istenince oluyormuş… Yakınmak yerine bir mum yakmak gerekmiş yani…
Kahramanmaraş ya da Pursaklar’dan verdiğim bu iki örnek çabanın, kültürel girişimlerin daha geniş alanlara yayılması gerek elbette… Onun için de toplumsal bilinç gerek…
Ve daha önemlisi… Bütün kültürel ve sosyal kurumlarımızla tepeden tırnağa çağa uygun hâle gelmemiz gerek…
Bayram sohbetlerimizde, bayram ve yeni yıl boyunca bu değişimi gelişimi nasıl yapacağımızı konuşmayı deneyelim bence… 2007’de Çankaya’ya kimin çıkacağından çok çok daha önemlidir bu konu!
02.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|