Çoğu zaman görmeden yaşadığımızı hiç fark ettik mi? Hani gördüğümüzü, bildiğimizi sandığımız birçok ayrıntıdan bahsediyorum. Bu yazıyı okurken, kapınızın etrafını gözünüzün önüne getirebilir misiniz, ne var ne yok diye? Bütün ayrıntıları hatırlıyor musunuz? Hatırlayamadıysanız, şaşırmayın; yalnız değilsiniz. Ben de birkaç haftaya kadar bir iki ayrıntıyı hatırlayamıyordum.
Bir ara, birkaç site ileride oturan bir bayan, sokaklardaki ve çöp bidonlarındaki kedilerden şikâyet ediyordu. Hayretle sordum: “Hangi kedilerden bahsediyorsun.” Şaşkın bir yüz ifadesiyle bana dönüp, “Görmedin mi kedileri? Sokak onlarla dolu. İleride oturan adam sürekli onlara kasaptan kemik, et getiriyor. Bu sebeple buraya doldular” dediğinde, bu kedileri nasıl fark etmediğime şaşırmıştım.
Dışarı çıktığımda, ilk işim bu kedileri kolaçan etmek oldu. Gerçekten de fazla aramama lüzum yoktu. Biraz dikkat edince, bana bakıp miyavladılar. Çöp bidonlarında, site bahçelerinin köşelerinde saklı saklı bekleşen şişman kedileri görünce, “Gülsem mi? Kızsam mı?” diye düşündüm. O kadar tatlı hayvancıklardı ki bunlar. Yanlarına yaklaşıp tüylerini okşayayım, dedim; ama cesaret edemedim. Şişman ve büyüklerdi, sanırım sevilme yaşları geçmişti. Gerinmelerini uzaktan uzaktan izleyip eve döndüm. Etrafıma dikkat etmediğimi, ayrıntılara takılmadan yaşadığımı fark etmiştim. Oysa en iyi bildiğim cümlelerden biriydi: “Hayat ayrıntılarda gizlidir.”
Şimdilerde fırsat buldukça oturuyorum pencerenin kenarına, etrafı izliyorum. Uzaktaki tepeciklere bakıyorum meselâ. Ve bir kez daha anlıyorum ki hayat başlı başına bir kitap. Okumayı unutan bizler, biraz daha dikkat etsek ne kadar değişik sayfalar keşfederiz bu koca kâinatta. En azından ihmalkârlığımızla öylesine geçip gitmeyiz hayatının içinden.
“Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa: ‘Buraların yabancısıyım’ demiş. ‘Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.’
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra: ‘Ben de buraya ilk defa geliyorum’ demiş. ‘Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.’ Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk:
‘Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?’ diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
‘İyi ama demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?’ ‘Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez’ diye atılmış çocuk. ‘Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.’
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
‘Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim’ demiş, ‘Görmeyi o kadar çok özledim ki... Sizinkiler sağlam öyle değil mi?’
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
‘Artık emin değilim’ demiş. ‘Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.’”
27.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|