Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

İstanbul Konferansının rövanşı



13-14 Aralık 2006 tarihleri arasında Kaya Ramada Oteli’nde yapılan Iraklı Sünnilerin ve destekçilerinin toplantısı öyle görünüyor ki, İran’ı ve Iraklı Şiileri fena halde rahatsız etmiş ve üzmüş. Keşke karşılıklı olarak üzecek ve üzülecek şeyler yapmasak. Rahatsız olmamak için rahatsızlık verecek şeylerden uzak durmak ve kaçınmak gerekir.

Esbabını hazırladıktan ve ortaya koyduktan sonra rahatsızlığı ortaya koymak yanlışa tüy dikmek olur. Bunun yerine yanlışın nerede yapıldığına bakılmalı ve orasının tamir edilmeye çalışılması lazım. Oldu bitti ile işgal gölgesinde elde edilen kazanımları sabit hale getirmek ve kaybetmemek için tek yanlı ve mağdur tarafı temsil eden Sünnileri suçlamak, kolay yolu tercih etmek olur. Ama netice getirmez. Yanlışın izini sürmek yerine doğrunun izini kaybettirmeye çalışıyorlar. Esasen İstanbul Konferansı basının gölgesinden çok uzaktı. Arap medyasından sadece El Cezire gibi kanallar iltifat etmişti. Türk basınına da zaten doğru dürüst haber verilmemişti. Hem bir baskı, hem de bir endişenin izleri taşınıyordu. Bu kadar sınırlı bir konferans bile muhataplarını rahatsız ediyorsa o taktirde gerçekten de ortada rahatsızlık verecek bir şeyler dönüyor olmalı.

Bunların açığa çıkarılmasından korkuluyor demektir. Aksi taktirde, görebildiğim kadarıyla İstanbul Konferansının bir cirmi yoktu. Ve bu şunu da gösteriyor: Karşı tarafa hayat hakkı tanınmak istenmiyor. Asıl vahim olan nokta da burası. Aynı günlerde Bağdat’ta milli uzlaşma konferansı yapılmıştı ve orada alınan bazı tavsiyeler gecikmiş olsa da doğru yolda atılmış adımlardı. Hem gecikmiş hem de yetersiz adımlardı. Bu adımların hem hızlandırılması hem de genişletilmesi Şii-Sünni uzlaşmasının önünde bir zaruret olarak duruyor. Bağdat’taki konferansın ardından bir de Mekke’de Irak Halk konferansı tertip edilmiş ve tertip heyetine yakın kaynaklara göre, bu toplantıya Türkiye kasten davet edilmemiş. Bununla İstanbul konferansının rövanşı alınmış.

***

Acaba bu konferansla birlikte bölgede İran-Suud cepheleşmesi arayanlar sukutu hayale mi uğradılar ve baltayı taşa mı vurdular? Yoksa Mekke’de yapılan böyle bir konferans gerekirse Suud ve İran’ın Türkiye karşısında müşterek bir zeminde hareket edebileceklerini mi gösteriyor? Cevap verebilecek durumda değilim ama soru ortada. Bu da din-mezhep üzerinden siyasal bir mücadele verildiğini gösteriyor. Burada din ve mezhep siyasi amaçlar doğrultusunda kullanılıyor. Asıl üzücü ve vahim olan nokta da burası. Tertip heyetindeki Şiiler özellikle İstanbul Konferansından dolayı Türkiye’nin dışlanmasını ve cezalandırılmasını istemişler. Hariciyeye yakın kaynaklar ise ‘Laik bir ülke olarak hem Sünni hem de Şiilere aynı nispette mesafeliyiz. Bundan dolayı çağrılmamamız yerinde oldu ve bu yönüyle umurumuzda bile değil’ şeklinde değerlendirmede bulunmuşlar. (Ankara ‘Cool’ Over absence of İnvitation, daily news, December 26, 2006).

Hekim ailesinden Ammar el Hekim Türkiye’nin neden dışlandığıyla alakalı olarak şunları söylemiş: “Biz bu konferansa Türkiye’yi davet etmedik. Zira Türkiye’de yapılan konferansa (anılan İstanbul Konferansı) Sünni ve Kaide ile bağlantılı teşekküller katılmıştı ve Türkiye böylece Irak’ın içişlerine karışmış oldu...” Demek ki İran onların hiç içişlerine katılmıyor. Benim merakım da şu: Neden acaba bu defa sözkonusu konferansı Londra veya Tahran yerine Mekke’de yapmayı tercih ettiler? Zira savaş öncesinde tercihleri yerleri Londra idi. Mekke Konferansına Kürtler de dahil olmak üzere bölge güçlerini temsil eden unsurlar katılırken Türkiye davet edilmemiş. Ammar el Hekim’in red gerekçesi de şunu gösteriyor ki, ‘İran yanlısı’ olarak anıan Şiiler ile ABD aslında Iraklı Sünni direnişçiler karşısında karam birliğine varmışlar. Onları, Kaideciler ve teröristler diye nitelendiriyorlar.

***

Türkiye toplantının gayri resmi olduğunu ifade ederek bu yönüyle resmi düzeyde kendilerini ilgilendirmediğini ifade ediyor. Keza İstanbul Konferansı’nın da sivil toplum örgütleri tarafından tertip edildiğini ve Türkiye’de her gün onlarca benzerinin tertip edildiğini ve kendileriyle bağlantılı olmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte SCIRI’nın silahlı kanadı olan Bedr Organizasyonunun (eski adıyla tugayları) Başkanı Hadi Amiri ile Talabani bu nedenle Türkiye’ye vermiş veriştirmişlerdi. Mekke konferansı yerine bölgesel bir Irak konferansı tertip edilmesi daha iyi bir fikir olmaz mıydı?

Ama ilginçtir: İsrail ve onun Neocon yandaşları Ortadoğu ve Filistin meselesiyle alakalı uluslararası bir konferans fikrini sürekli veto ederken Iraklı sekterist hükümet ve yandaşları da bir karanlık anda elde ettikleri kazanımları heba etmemek tasasıyla Irak için de böyle bir konferansa muhalefet ediyorlar. Allavi de böyle bir uluslararası konferansın kirveliğini, bezirganlığını ve pazarlamasını yapmak için Ankara’ya gelmiş. Elbette Allavi doğru bir seçim değil ama uluslararası Irak konferansı doğru bir adrestir. Ve bu yapılırsa İstanbul veya Mekke’deki gibi tekilci veya tek yanlı konferanslara ve rövanş ve misillemelere de gerek kalmayacak. Hakkaniyet sahipleri bunu istesinler. Aksi taktirde, kah işgalin arkasına sığınıp kah önüne geçerek bir yerlere varmak mümkün değil. Bunu yapanlar sadece kendilerini kandırırlar. Önce kaybolan güvenini tesis etmek gerekiyor.

Aynı anlayışı yansıtan bir başka güncel haber de şu: İran Türkiye’ye satılan doğal gazının ikinci el olarak İsrail’e satılmasından endişe ediyormuş. Haklıdır. Zira bunun böyle yapılabileceğini en iyi kendisi bilir. İrangate skandalında olduğu gibi İsrailliden gizlice silah temin eden herhalde Türkiye değildi. Gelin hep birlikte dürüst olalım ve dürüst kalalım. Aksi taktirde, parçalı ve seçici dürüstlük, parçalı doğrunun yalanın en koyu şekli olması gibi sahtekarlığın en uç noktasıdır.

27.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.12.2006) - Benediktus-Bardakoğlu

  (25.12.2006) - Kanun ve hikmet

  (24.12.2006) - Mizana vurmak

  (22.12.2006) - Millî çizgi

  (21.12.2006) - Kaynaşma ve ayrışma çizgisi

  (20.12.2006) - Irak’ta 3-S Projesi

  (19.12.2006) - Mezhepçilik, anti mezhepçilik

  (18.12.2006) - Ulusal Uzlaşma Konferansı

  (17.12.2006) - Türkiye’nin zamanı geldi - 2

  (16.12.2006) - Türkiye'nin zamanı geldi-1

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004