Ölçüye vurmak mânâsında zaman zaman mihenge vurmak veya mizana vurmak tabirleri kullanılır. Sözgelimi Gazali, "Mihekku'n nazar"da akliyatın ve akli alanın ölçülerini belirlemeye çalışır. Mihek veya mihenk aslında farsça bir tabir olup altını ölçüye vurmak ve bu işlemde kullanılan alet anlamındadır. Mihenk, altının ölçüsüdür. Mecazen kelâmı şer'i şerifin ölçüsüne vurmak mânâsında mihenge vurmak tabiri kullanılır.
Ali Şeriati güç ve adaleti demir ve mizanla remz ve sembolize eder. Bu anlamda ikili sistem bir bütünlük içinde işler. Demir yoksa mizan yoktur. Mizan yoksa da adalet yoktur. Mizansız demir adaletsizliktir, demirsiz mizan da zafiyettir. Hazreti Osman da bu anlamda kitabın yani ölçünün uslandırmadığını kılıç uslandırır buyurmuştur. Yani ölçüden anlamayanı kılıçla tedip ederler. 'Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir' demişlerdir.
Medenilere galebe ikna iledir. Gayri medenilere, mütecavizlere galebe ise anladıkları dildendir. Bazı ülkeler var ki burada denge güce bağlıdır. Güç olmadığında dengeyi muhafaza etmek zordur. Bu ülkelerin başında da maalesef Irak gelmektedir. Irak'ta dengeyi daima güç korur ve sağlar. Bundan dolayı, Osmanlı, Belgrad ve Bağdat seferleriyle meşhur olmuştur. İki mekân da baş ağrıtan ve gaileli mekânlardır. Birisi şarkta, diğeri garpta serhat boyları olmuştur. Bugün yine Irak gösteriyor ki binbir elin müdahil olduğu bu toprakların korunması gücü ve otoriteyi gerektirmektedir. Buraya müdahale pandoranın kutusunun açılmasına neden olmuştur. Amerikalılar fitne kapısını açmışlar ve içinde boğulmuşlardır.
***
Eskiden bir mizan geleneği vardı. Bu gelenekte mizanlar veya mizan adlı eserler mezhepler ve meşrepler arasında sınırları ve ateşkes hatlarını belirlerlerdi. Bunların ilklerinden birisi de Abdulvehhab Şarani'nin Mizan adlı kitabıdır. İnsafa dayalı bir şekilde dört mezhep arasındaki farkları ele almış ve hikmet diliyle bunların arasını telif etmiştir. Bediüzzaman buna işaret sadedinde Mesnevî-i Nuriye'de şöyle der: "Mizan-ı Şarani mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle muvazene edebilirsen, et..."
Mizan geleneğini oluşturan kitaplardan birisi de Kâtip Çelebi'nin "Mizanu'l-Hakk Fi İhtiyari'l-Ahakk" adlı eseridir. Osmanlı'daki mühim eserlerden birisidir. Koçi Bey'in risâlesiyle birlikte Osmanlı'daki hacmi küçük ama tesiri büyük en önemli eserlerden birisidir. Bu eser gerçekten de çatışma bölgelerini belirler ve aralarına barış gücü yerleştirir. İmam Rabbani Hazretleri Mektubat'ında hendesenin felsefi ilimlerden olduğunu ve tahsilinin veya öğrenilmesinin şer'an caiz olmadığını söyler. Hey'et veya hendese ilimlerinin kadim-i Yunan'da böyle olmaları ilelebed böyle olacakları anlamına gelmez. Astroloji-astronomi veya kimya-simya ayrım ve farklarındaki gibi.
Bazen bağlamına göre ilimler felsefi bir mahiyet kazanabilir bazen de şaraba tuz koyunca sirke olması gibi felsefi ilimler de şer'i ilimlere inkılâp edebilir. Kesin ayrım yapmak pek doğru değildir. Kişiye veya zamana veya maksada göre mahiyeti değişir. Sonra felsefenin mutlak mânâda haram olduğunu söylemek de caiz değil. Gazali sadece mead veya gaybiyatla alâkalı olarak filozofların yanıldıklarını ve tutarsız olduklarını söylemiştir. Bu felsefenin bir dalıyla veya geleneğiyle de alâkalı ve sınırlı olabilir. Halbuki şer'i ilimlerle pozitif ilimler birbirine muhtaçtır. Ne gibi? Aritmetik ve matematik bilmeyen feraiz hocasına itimad edilmez. Keza Kâtip Çelebi'ye göre hendese bilmeyen müftüler fetva verirken yanılabilirler. Bundan dolayı müftülerin hendese bilmesinde faydalar vardır. Aksi takdirde, müftülüğü sınırlı veya kasır kalabilir.
Gazali genel bir muhakeme ölçüsü koymak için âlimler için mantığı zorunlu kabul etmiştir. İlimlerde çeşitlilik esastır. Âlimlerin de ilgi alanları geniş olmalı ve karşılaştırma imkânına sahip olmaları gerekir.
***
Hızır Aleyhisselâm'ın hayatta olup olmadığına dair bir takım hususlarda zahiriler veya selefiler ile sufiler arasındaki niza, abes ve lüzumsuzdur. Keza teganni, raks ve devr konularına ilâveten tütün konusu, Peygamberimizin ebeveyninin ahiretteki durumları, Firavunun imanı gibi meseleler hep tartışılmıştır. Kâtip Çelebi bu ve benzeri konuları hallü fasl etmeye ve araları bulmaya çalışır. Bugün fitnetü't taifiyye denilen mezhep kavgaları meselesi de yeniden güncelleşmiştir. Bu meselenin de mizanını ve ölçüsünü bulmak gerekiyor. Bu alanın da Şarani'lerine ve Kâtip Çelebi'lerine ihtiyaç vardır.
24.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|