‘Postmodern’ bir darbe olduğu bizzat o günün ‘kudretli generalleri’ tarafından ifade edilen 28 Şubat süreci, hak ve özgürlüklerin üstüne örtülen kalın bir örtü ve sayıları milyonları bulan mağdurları ile hatırlanacak. Bu süreçte de hak bildiğimizi korkusuzca söylediğimiz ve yasakçılara karşı cesurca tavır aldığımız için mağdurlar safının ön sıralarında yer aldık.
Yeni Asya 37 yıllık yayın hayatının en zorlu ve sıkıntılı dönemlerinden birini 12 Eylül sonrasında yaşamıştı. İhtilâlin hemen akabinde kapatılmış, isim değiştirerek yoluna devam etmişti.
O yılların ‘gözde’ ceza maddesi 163 idi. Yeni Asya’nın temsil ettiği fikir ve inanç ekolü uzun yıllar TCK’nın 163. maddesine hedef oldu. Bediüzzaman Hazretleri ve Nur talebeleri defalarca bu maddeden yargılandı. Açılan dâvâların çoğu da—ihtilâller ve ara dönemlerdeki hukuk dışı bazı kararlar hariç—beraatle sonuçlandı. Uzun yıllar verilen hukuk ve fikir mücadelesinden sonra 1990’da 163. madde kaldırıldı. Ne var ki ferahlama dönemi kısa sürdü. Baskıcı zihniyet 312. maddeyi keşfetti ve 163’ü aratmayan sertlikte kullanmaya başladı. Bu uygulamalar bilhassa 28 Şubat döneminde inanılmaz boyutlara ulaştı.
Yeni Asya hakkında 1998 sonunda DGM’den gelen ilk toplatma kararı, açtığımız “Başörtüsü yasağı kalksın” kampanyasına gönderilen bir okuyucu mektubu gerekçe gösterilerek alınmıştı. Bunları takip eden toplatmalar ve açılan dâvâlar da genellikle başörtüsü yasağını eleştiren yazılar sebebiyle gerçekleşti. Hep, yasağı eleştirdiğimiz için “din farklılığı gözeterek” halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçlandık. Kısacası, yasaklara karşı çıktığımız için 312’lik olduk.
Başörtüsü konusundaki yayınlarımızla birlikte, Gölcük merkezli Marmara depremi için yaptığımız ‘İlâhî ikaz’ yorumları da 312. madde kapsamında değerlendirildi.
Yazıişleri Müdürümüz Mustafa Döküler’le birlikte on beş yazarımıza birden açılan dâvâ tam bir sindirme operasyonu şeklinde gelişti. Bu dâvâların soruşturması devam ederken gerçekleşen Kocatepe Mevlidi esnasında gazetecilerin sorularını cevaplandıran gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular’ın 28 Şubatçıların uygulamalarını eleştirdiği sözleri de ayrı bir 312 dâvâsının konusu yapıldı.
Kutlular’ın mahkûm olmasında ve 276 gün hapis yatmasında ‘Deprem İlâhî ikazdır’ sözü kadar başörtüsü yasağına getirdiği eleştiriler de önemli bir yer tutmuştu. Bu dâvâ ve o sözler dönemin sembol dâvâlarından biri olarak hafızalardaki yerini aldı.
Aynı dönemin öne çıkan maddelerinden biri de 159 idi. Devleti ve devletçe kutsal sayılan kurumları alenen tahkir ve tezyif olarak bilinen bu madde de aleyhimizde sık sık işletildi. Numarası değiştirilerek 301 yapılan ve hâlâ tartışılmaya devam eden bu madde AB yolunda da elimizi zayıflatıyor.
İç ve dış baskılar sonucu değişen düzenlemelerle birlikte; kimi mahkûmiyetlerle, kimi yeniden yargılamalarla devam eden bu süreçte gazete kapatmalar ve ekonomik yıldırma amaçlı tazminat dâvâlarına da maruz kaldık, kalıyoruz.
Son örnek, Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz hakkında, emekli bir generalle ilgili olarak, eleştiri dahi ihtiva etmeyen, sadece paşanın görevdeyken yaptıklarını özetleyen bir yazısı sebebiyle tazminat ödemeye mahkûm edilmesi ve bu kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesince de onanması. Bunun, söz konusu karar bizatihî aynı dairenin başka dâvâlardaki kararlarıyla karşılaştırıldığında bile tarafsız adalet ilkesi adına kabulü ve savunulması imkânsız çelişkilerle dolu bir çifte standart tablosu ortaya koyduğunu, hafta boyunca sürdürdüğümüz yayınlarla dikkatlere sunmaya çalıştık.
Konuyla ilgili haber Vakit, Zaman ve Cumhuriyet gazetelerinde de yayınlandı. Özellikle Vakit gazetesine, gösterdiği duyarlılık için teşekkür ediyoruz. Ayrıca, olayı öğrenir öğrenmez destek mesajı yayınlayan Özgür-Der’e de teşekkürlerimizi bildiriyoruz.
Hepinize hayırlı haftalar.
18.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|