Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Acarİstanbul belediye mi olacak?

Beykoz’da inşası süren Acarİstanbul projesi ile ilgili olarak; imar planının dışına çıkılması, yaklaşık 1 milyon ağacın kesilmesi gibi iddialar epeydir gündemi meşgul etmekte. Kimilerine göre Acarlar kanuna aykırı davranırken, Acar Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Acar, “Tüm ağaçları kesme iznim var, ama yüzde 40’ını bırakacağım” diyor.

Biz de tartışmaların daha da üstüne çıkarak, olayı yasal ve Türkiye’de ormanlarla ilgili uygulanan politikalar açısından değerlendirmek istedik ve Mimarlar Odası eski başkanı Oktay Ekinci’yle bu konuyu konuştuk. Ekinci’ye göre, anayasada bazı boşluklar var. Bunun yanında Ekinci, özel ormanların kamulaştırılmasını, üçüncü köprünün orman katili bir proje olduğu için durdurulmasını, ormanların ekonomik rant aracı olmaktan çıkarılmasını, Acarİstanbul’a odaklanmaktan ziyade, bu tartışmanın ormanları kurtaran bir hukuk rejimine dönüşmesini istiyor.

* Talan edilmiş bir sürü orman arazileriyle karşı karşıya olduğumuzu düşünürsek sorunun sadece Acarİstanbul olmadığı ortaya çıkıyor değil mi? Sorun nedir?

Siyasî ve ekonomik bir tercih olarak imar rantı öne çıkınca, tabiî başta anayasa ve yasaların buna uyarlanması icap etti. 1982 anayasası ormanların, orman vasfını kaybedebileceği ve bu alanların değerlendirilmesi yönünde bazı hükümler içermektedir. Son yıllarda hükümetin de üstünde durduğu 2B satışı, anayasadaki bu tanımlamadan güç almaktadır. Orman fakültesindeki hocalar bir arazinin yapılaşma işgaliyle veya yangın geçirse dahi orman vasfını kaybedemeyeceğini, çünkü ormanın sadece ağaçlardan ibaret olmadığını, oradaki yaşayan canlılarla bir bütün olduğunu söylüyor.

* Diyelim ki yangınla ormanın bir bölümü tahribat gördü. Bu bölgeye yeniden ağaç dikilip eski haline getirilebilir...

Anayasada yangınla tahribata uğramış ormanların mutlaka ağaçlandırılacağı, yanan orman alanlarının asla imara açılamayacağı yönünde kesin bir hüküm var. Anayasa bu hükmü imar talanı amacıyla ormanların yakılmasını önlemek istemiştir.

* Ancak az önce söylediğiniz gibi, anayasada ormanların vasfını yitirebileceği hükmü var. Bu birbiriyle çelişen şeyler değil mi?

Anayasanın bu hükmü, özellikle İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Antalya gibi büyük kentlerin çevrelerinde yapılaşmayla işgal edilmiş orman alanlarının iskân bölgesine dönüştürülmesinin yolunu açmak için koyulmuştur. Çünkü maddenin ayrıntılarında şehirler, köyler, diğer yerleşmelerle iç içe olan ormanlardan bahsedilmektedir ki, buradaki amacın yasadışı olarak işgal edilmiş yerleşme alanlarının meşrûlaştırıldığı açıktır. Anayasa ikili bir tavır gösteriyor. Bir ifadesiyle, orman vasfının kaybedilebileceğini anlayışını hukuka taşıyor, öbür ifadeleriyle buraların özel mülkiyete geçmesine engel oluyor. Ormanlarla ilgili anayasal ilke, ormanların kamu mülkiyetinde kalması olduğu için, öbür orman vasfını yitirme ifadesi esas anayasal kural karşısında pek güçlü olamıyor.

* Aslına bakarsanız, 2B satışı konusunda anayasada bir karmaşıklık görünüyor, değil mi?

2B satışı demek, işgal edilmiş ormanlık alanların, yine herhangi birine değil, işgalcilere satışı demektir. Bu bir anlamda suçluların aklanması, onöre edilmesi anlamına gelmektedir. Yıllardan beri 2B yasasının çıkacağı beklentisi ve imar affı umudu orman işgallerini arttırmaktadır.

* Sorun, parti siyaseti sorunu mu, yoksa genel bir siyaset sorunu mu?

Aslında seksenlerden bu yana gelen iktidarın tümü, orman talanı karşısında çok duyarlı olmadırlar. Şimdiki hükümetin 2B konusunda inatçı bir ısrarı var. Bu da kafalarda soru işareti bırakıyor.

* Acarİstanbul’un gündeme gelmesi konusunda ne söylemek istersiniz?

Ben, Acarİstanbul’un sahipleriyle hükümet arasında bir husûmet mi vardır, yoksa siyasî bir çekişme mi var diye merak etmiyorum. Ben, bu konularla ilgilenirken, kişilerin tapu ve siyasî ilişkilerine bakmamışımdır, hep genel açıdan bakmışımdır.

Meselâ, size başka bir örnek vereyim, Çavuşbaşı yerleşkesi orman alanı içerisinde kaçak olarak inşa edilmiş bir yerdi. Fakat daha sonra burayı belediye yaparak, buradaki insanlar ödüllendirilmiştir. Belediye başkanı, belediye meclis üyeleri ormanı işgal eden tamamen kaçak yapılarda oturmaktadır. Belediyenin görevi, yasal imar disiplinini sağlamak iken, binaların tamamı, belediye binasının bile, kaçak olan bir yerleşmede belediye kararını vermek, bu işgalin devlet tarafından onaylanması demektir.

* Tartışmaların sürdüğü bugünlerde Koç Üniversitesi’nin de orman alanı işgal etmesiyle yaşanan gerilim akla geliyor...

Koç Üniversitesi’yle çok mücadele ettik, çok dâvâlar açtık. Kişisel olarak da dâvâcı olmuştum. Benim bulunduğum kurullarda Koç Üniversitesi’ne izin verilmeyen kararlar çıkmıştır. Buna rağmen, Koç Üniversitesi hukuka aykırı olarak inşa edildi. Ben de bunu onur meselesi yaptığımdan, kişisel dâvâ açmıştım. Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bahçe duvarı ruhsatıyla Koç Üniversitesi’nin temelini atmıştır. Tabiî Cumhurbaşkanı bunu bilmiyor olabilir.

* Ne yani, devletin tepesindeki kişi bir bahçe duvarı ruhsatıyla düzenlenmiş tören de mi temel attı?

Evet. Demirel bunu bilmiyor olabilir. Ruhsat üniversitenin ana binasının ruhsatı değildi. Sözde arazinin etrafına yapılacak olan duvar için ruhsat verilmişti.

* O dönemde medya olayın üstüne bu kadar gidememişti değil mi?

Koç grubu, Türkiye’nin en güçlü sermayelerindendir, medyadaki reklâm potansiyeli yüksektir. O nedenle reklâmla ayakta duran medya, bu konuda ihtiyatlı davranmayı yeğlemiştir. Bunun yanında Sabancı Üniversitesi de aynı konumdadır. Kocaeli Üniversitesine depremden sonra tahsis edilen kampüs alanı da orman arazisidir. Galatasaray Üniversitesine de orman alanı tahsis edilmiştir. Yani orman alanlarının üniversitelere tahsisi sadece Koç Üniversitesiyle sınırlı değildir. Ben bu duruma karşıyım.

* Acar Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Acar, “Tüm ağaçları kesme iznim var, ama yüzde 40’ını bırakacağım” dedi. Bu yetkiyi nerden alıyor?

Böyle bir izni kim vermiş, nasıl vermiş bilmiyorum. 1990'lı yılların ortalarında o bölgeye bakan İstanbul 3 numaralı Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu üyesiydim. Biz orada başlayan tahribatın orman yasasından kaynaklanan bir takım yasal dayanaklarla gerçekleştiğini görünce, bölgeyi doğal sit alanı ilan ettik. Doğal sit alanı ilân etmemizin nedeni ise, Erdoğan’ın başkanlığını yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyesince İstanbul’un kuzeyindeki ormanların korunması için hazırlanmış bir planın yapılmış olmasıydı. Biz sit alanı ilân ettikten sonra, belediyeden destek beklerken, tam tersine Erdoğan sit kararının iptali için dâvâ açtı.

* Gerekçe neydi?

Gerekçe, “Bu bölge ormandır, korunacaksa zaten orman yasası ile korunur” denildi. Bizim kararımızla bütün Beykoz ve Sarıyer içindeki ormanlar koruma altına alınıyordu. Beni Erzurum’a sürdüler. Daha sonra dâvâ açtık ve kazandık, kurula geri döndük. Tekrar görevden alındık. Yani orayı sit ilân ettiğimiz için yapmadıklarını bırakmadılar.

* Dâvâ Acarİstanbul’un aleyhine sonuçlanırsa villalar yıkılacak mı?

Birşey yapamazlar ve burayı belediye bile yapabilirler. Kaçak yapılmış Çavuşbaşı’nı nüfusu iki bini geçti diye nasıl belediye yaptılarsa, şimdi de burayı belediye yaparlar. 1500 tane villa, ortalama 6 bin nüfus eder. Yeni yasaya göre, bir yerleşim biriminin nüfusu beş bini aşınca belediye olabiliyor.

* Belediye olunca, kaçak yapılaşma kanunî olarak yasal bir zemine mi oturuyor?

Belediye, kendi imar yetkileri içerisinde onların güvencesini sağlayabilir. Ben bunları şaka olsun diye, izlenmekte olan politikanın ne kadar vahim olduğunu örneklemek için söylüyorum....

* Orman Bakanı Pepe’nin bu kadar çabalarından ve kamuoyunun tepkilerinden sonra burası belediye ilân edilemez herhalde değil mi?

Bu hükümet olmasa bile, bundan sonraki hükümet burayı belediye ilân edebilir... Bizim politikacılarımız imar rantına sevdalı. İmar rantına dayalı ekonomi politikasının bütün siyasîler tarafından desteklendiğini görüyorum.

* Siz, ‘politikacılar imar rantına sevdalı’ dediniz, ama bir açıklamaya göre, Beykoz Belediyesi bu kaçak yapılaşmayı Orman İdaresi’ne tazminat ödememek için desteklemiş. Çünkü tazminat tutarı çok yüksek olacakmış...

Bu, sadece Beykoz Belediyesi’nin değil, Türkiye’deki kamu kurumlarının genel tavrıdır. Bir eski belediye yanlış ruhsat verdiği, sonra o ruhsat mahkemece iptal edildiği takdirde, yeni belediye idarenin devamlılığı anlayışıyla onu temyize götürüyor. Bakanlıklarda da, kamu kurumlarında da böyledir. Tabiî ben buna etik olarak katılmıyorum. İdarenin devamlılığı yasal kararlar için geçerli olmalı. Hukuk devleti içerisinde böyle bir kültür olmamalıdır.

* Tabiî burada, Acarİstanbul villalarının sahipleri arasında Türkiye’nin önde gelen kişilerinin de olması tartışmayı ayrı bir boyuta taşıyor. Sizce kanunlar karşısında bazı vatandaşları kayırmacılık sözkonusu mu?

Sizin sorunuza cevap olacak bir tesbitte bulunmak istiyorum. Sarıyer’de inşaatları yıllardır yarım şekilde beklemekte olan, Anayasa Mahkemesi tarafından ruhsatı iptal edilmiş olan, 1980’lerinde inşaatı başlamış olan Uyum Kooperatifi orman işgalinin öncüsüdür.

İstanbul milletvekillerinin büyük çoğunluğu, gazete patronları, bakanlar, askerî kimliğe sahip insanlar bu kooperatifin üyeleriydi. Uyum Kooperatifi’nin üyeleri Türkiye’yi yöneten ve ekonomiyi yöneten Ankara gibi bir yapıydı. Yasalarla ve anayasayla, Boğaziçi’nin peyzajıyla uyumsuz olan bu yapılaşmanın üyeleri, kendi aralarında çok uyumluydu. O kooperatifin müteahhidin soy ismi de Acar’dı. İlişkiler, görüyorsunuz ki nerelerden geliyor. O zamanki Uyum kooperatifini başlatan Bedrettin Dalan’dı. Acarkent’in il vaziyet planlarını da Bedrettin Dalan onaylamıştır. 1987 Orman Kanunu’na 57. maddeyle yüzde altı imar hakkını Mesut Yılmaz’ın Kültür Bakanı olduğu Özal hükümeti vermiştir. Şimdi Mesut Bey’in Beykoz Konaklarında villası var. Ama başkalarının da var. Acarİstanbul’da Hürriyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök’ün villası olduğu söyleniyor.

* Burada siyasal ahlâk açısından bir problem görülüyor...

Türkiye’nin ekonomisi imar rantına endekslenmiş durumda. Ekonomi öyle bir şey ki sağcıyı da solcuyu da, dinciyi de liberali de esir alır. Bunun temeli arsa ve arazi rantına bağlanırsa, sosyal demokrat da, muhafazakâr da bu işi yapar.

* Türkiye yeni Acarİstanbul örneklerini görecek mi?

Acarİstanbul’a odaklanmaktan ziyade, bu tartışmanın ormanları kurtaran bir hukuk rejimine dönüşmesi lâzım. Çünkü Acarİstanbul yıkılsa bile, sizin söylediğiniz gibi, yarın beş tane daha Acarİstanbul kurulur. Bakan Pepe’den bazı tavırlar bekliyorum:

* Orman alanındaki yüzde altı yapılaşma imkânının ortadan kaldırılması.

* Üçüncü köprüye tavır alması. Çünkü üçüncü köprü çevreyollarıyla beraber, İstanbul’un kuzeyindeki bütün ormanları bitirecek bir projedir.

* Taş ocaklarının maden kanunu kapsamından çıkarılması. Ormanlarda taş ocaklarından dolayı da bir tahribat var. Özellikle taş ocaklarından dolayı bu tahribat Ege’de doruğa ulaşmıştır. Taşın maden olduğunu başka hangi ülke kabul ediyor, bilemiyorum.

* Turizm amaçlı tahsislerden ormanlık alanları korumak. Orman Bakanlığı’nın görevi ormanları korumaktır, ormanları ekonomiye dönüştürmek ve pazarlamak değildir.

Hasan Hüseyin KEMAL

18.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (14.12.2006) - Senai Demirci: TRT milletin televizyonu olmalı

  (11.12.2006) - Kemalizm değil, demokrasi

  (06.12.2006) - Çocukların sevgilisi “Minik Duâlar”

  (04.12.2006) - Ediz Hun’dan “kenetlenelim” çağrısı

  (02.12.2006) - Moskova’dan bir hidayet hikâyesi

  (27.11.2006) - Thomas Michel: Papa, bütün inançlara saygı mesajı vermeli

  (24.11.2006) - Atilla Yayla: Tartışmadan korkanlar fikri olmayanlardır

  (20.11.2006) - Atatürkçü düşünce sistemi diye birşey yok

  (15.11.2006) - En büyük idealimiz bağımsız Filistin

  (13.11.2006) - Demokratlar Bush’a nefes aldırmaz

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004