Papa II. Jean
Paul’ün ölümünden sonra Vatikan
Devletinin başına
getirilen Vatikan’ın
İman Öğretisi Kurulu Başkanı Kardinal
Joseph Ratzinger,
Papa 16’ncı Benediktus adını aldı. Yeni
Papa’nın Regensburg Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Hz.
Muhammed’in
insanlığa “şer ve
insanlık dışı şeyler” getirdiğini savunan bir iddiadan alıntı
yapması İslâm
dünyasında büyük tepki uyandırdı. 2.
Vatikan konsiliyle (1965) başlayan
Katolik kilisesinin
diğer inanç ve
mezheplerle iyi
ilişkiler kurma isteği, bu açıklamalarla
sekteye uğramış oldu.
Biz de Papa 16’ıncı Benediktus’un yaptığı konuşmanın
ayrıntılarını ve
uyandırdığı tepkileri İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Şinasi Gündüz’le konuştuk. Yurt dışındaki çeşitli
üniversitelerde de ders veren Gündüz, Papa’nın açıklamalarının kabul edilir bir
tarafı olmadığını
belirtiyor. Papa’nın çıkışının Avrupa’da
gerilemekte olan
Hıristiyanlık inancını yeniden ihyaya yönelik olabileceğini söyleyen Gündüz, bu durumun dinler arası diyaloğu baltalamaması
gerektiğini ifade
ederek, kendi diyalog anlayışımızı ortaya koymamızın
zamanının geldiğini vurguladı.
Papa 16’ıncı Benediktus, geçen aylarda Hz. Muhammed’in insanlığa yeni bir şey getirmediğini, yalnızca “şer ve insanlık dışı şeyler” getirdiğini iddia eden bir metinden alıntı yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslâmla ve Hz. Muhammed’le ilgili böyle cümleler sarf eden bir insan ya İslâmı hiç bilmeyen cahil bir insan olması gerekiyor, ya da kat’i bir İslâm düşmanı olması gerekiyor.
İslâm medeniyeti, yaklaşık bin beşyüz yıla yakın tarihsel süreçte dünyanın her tarafına damgasını vuran, köklü bir medeniyettir. Bugün İslâma karşı yapılan bütün karalama kampanyalarına rağmen, İslâmiyet Hıristiyanları akın akın kucağına çekiyorsa, bu İslâmın evrenselliğinden ve insanlığa sunduğu muhteşem medeniyetten dolayıdır. İslâmiyetin temelinde insan hayatını koruma, inanç, mal, namus ve aile kurma hürriyeti vardır.
Özellikle Batı medyasına baktığımızda, sizin söylediğinizin aksine İslâmın insan haklarına saygılı olmadığı imajı işleniyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Bugün Batının köhne anlayışının karşısında hâlâ dimdik ayakta olan bir İslâm kültürü var. Batı öteden beri, karşıtı olarak gördüğü bu fenomenin bir alternatif olmasından rahatsız. Bunun yanında bir buçuk milyar Müslüman nüfus içerisinde maalesef İslâm öğretilerine uygun hareket etmeyen kişi ve kesimler var. Bu yanlış tavır ve davranışları İslâmiyete mal etmek oldukça haksız bir davranıştır.
Müslümanlarda olduğu gibi, Hıristiyanlar içerisinde de kötü örnekler var. Küresel anlamda İslâmiyetteki kötü örneklerin öne çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İngilizlerin “Para güçtür, güç de haklıdır” sözü var. Küreselleşen dünyada medyayı, ekonomiyi, politik ve kültürel gücü kim elinde tutuyorsa onun borusu ötüyor. Kolaylıkla belirli kavram ve değerler manipüle edilebiliyor.
Zina yapan, eşcinsel hayat süren, yolsuzluğa bulaşmış, sahtekârlık yapan Hıristiyan din adamları da var. Sürekli olarak gündemde İslâmla ilgili olumsuzlukların konuşulması, Batı medyasında İslâm karşıtı bir kampanyanın var olduğunu gösteriyor.
Papa’nın İslâm karşıtı konuşması, sadece 14. yüzyılda yaşamış Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologos’dan yaptığı alıntıdan mı ibaret?
Hayır. Yedi sayfalık orijinal metinde baştan sona İslâm karşıtı bir polemik işleniyor. İslâmın akla, düşünceye yer vermeyen, şiddete yer veren bir din olduğu, Hıristiyanlığın ise akıl ve mantık, sevgi, barış dini olduğu ve şiddeti reddettiği belirtiliyor. En basitinden düşünme ve din konusunda İslâmla Hıristiyanlığı karşılaştırdığımızda, Hıristiyanlık her zaman sınıfta kalır. Kur’ân insanları kendisini, evreni, çevresini düşünmeye, bunlar üzerinde düşünerek Allah’ı bulmaya sevk eder. ‘Allah’tan hakkıyla korkan bilim ve ilim adamlarıdır’ der.
Papa’nın hazırladığı bu metnin amacı nedir?
Papa’nın sıradan bir din adamı olmadığını, teoloji profesörü olduğunu unutmamak gerekir. Papa bu konuşmasıyla Batıda İslâm karşıtı, özellikle evanjelik çevrelerde oluşturulan kampanyaya Katoliklik açısından teolojik zemin hazırladı. Hıristiyanlar için tanrının iradesinin ifşası olan Papa, kanaatimce İslâmın şiddet dini olduğu ve Müslümanların potansiyel bir suçlu olduğu kanaatine meşrûiyet kazandırmıştır.
Peki bu dinler arası diyalog çalışmalarına nasıl yansır?
Kiliselerin diyalogla ilgili belgelerini okuduğumuzda, amacının kurtuluşuna yönelik mesajın insanlara iletilmesi süreci olarak tanımladığını görürsünüz.
Diyaloğun amacının misyonerlik olduğunu görüyoruz. Bu da kilisenin varoluş nedenidir. Kilisenin anladığı anlamda diyalog, diyalog değil monologtur, bir dayatmadır.
Peki diyaloğu durdurmamız mı gerekiyor?
Her türlü diyalog girişimini, kilisenin anlayışı içerisinde değerlendirilmemelidir. Bu pireye kızıp yorgan yakmaya benzer. Osmanlı’nın farklı inançlara gösterdiği tolerans, bizim için köklü bir tecrübedir. Biz kendi diyalog anlayışımızı ortaya koyup, kendi anlayışımız çerçevesinde bir açılımda bulunmamız gerekiyor. Bu diyalog anlayışının üç temel prensibi olmalıdır. Birincisi karşıdakini tanıma ve anlama, ikincisi kendimizi ona anlatmadır—bu tebliği de içeriyor—üçüncüsü de ortak sorunlara karşı ortak aklı üretmedir. Nitekim Kur’ân’da ‘Sizi birbirinizi tanıyasınız diye kabileler halinde yarattık’ buyruluyor.
Peki Papa’nın açıklamaları Katolikler arasında bir tepki çekti mi? Bu, ayrışmaya neden olabilir mi?
Amerika’da Male Üniversitesi’nde ders vermeye gittim. Arasında Katoliklerin de olduğu din bölümü öğretim üyelerinin hemen hemen hepsi Papa’nın bu konuşmasını değerlendirirken, “Bu bir talihsizliktir, bir aymazlıktır, çünkü İslâmı bilen birinin böyle konuşması mümkün değil. Bu Papa’nın katı Ortaçağ tutumundan kaynaklanıyor” dediler. Aslında aklı başında akademisyen, siyasetçi veya entelektüeller Papa’nın İslâma yönelik açıklamalarının yanlış olduğunu kabul ediyor.
Papa bu konuşmalarından sonra, hakikaten özür dilemek istemiş, ama “Papa’nın yanılmazlığı inancı”ndan dolayı bunu yapamamış olabilir mi?
Papa’nın yanılmazlığı, kilise adına yaptığı konuşmalarla sınırlıdır. Papa’nın “Özür diliyorum” demesini beklemiyordum, ancak “Bu alıntının içeriği tamamen yanlıştır” demiş olsaydı, bunu özür olarak kabul edebilirdim. Bundan sonra da Papa’nın farklı bir tutum içerisine gireceğini düşünmüyorum.
Bu olayın olumlu olan yanı, Papa İslâm dünyasında değil, Batı dünyasında da ciddî anlamda sorgulandı. Papa bu sözleriyle İslâm dünyasının kimi Batılıların gözünde mahkûm edilmesini değil, Katolik kilisesinin ve onun hiyerarşisini sorgulanır hale getirdi. Belki bu, Katolikler içerisinde ileriye dönük bir değişime kapı aralayabilir. Bazen şer olanların arkasından hayırlar çıkabilir.
Papa’nın kardinalken yaptığı konuşmalarında, Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olduğunu biliyoruz. Peki Katolik kilisesi AB üzerinde etkili mi?
Kesinlikle etkisi yok. Avrupa üzerinde etkili olan sekülerizmdir. Zaten Katolik kilisesi etkili olsaydı, AB anayasasına “Avrupa’nın kültürel arka planı Hıristiyanlık ve Yahudiliktir” ibaresini sokabilirdi, olmadı. Bazı kesimler “AB Hıristiyan kulübüdür, Hıristiyanlık Avrupa’da yegâne egemendir” diyorlar. Avrupa’nın tarihinden yola çıkarak söylenen bu sözler, gerçeği yansıtmıyor.
Hıristiyanlığın Avrupa’daki durumu nedir peki?
Hıristiyanlık Avrupa’da hızla kan kaybediyor, yok oluyor. Avrupa’nın belki güney ve doğu kısmında Hıristiyanlık hayatta. Batı ve kuzey Avrupa’da Hıristiyanlık, adeta can çekişiyor. Bunu afakî olarak söylemiyorum, yapılan kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor. Kiliseler hızla cemaatini kaybediyor.
Türkiye’nın AB’ye girmesi Hıristiyanlığı daha da güçsüzleştirecek diyebilir miyiz?
Kilise de bunun bilincinde. Papa kendi evine mesaj vermeye çalışıyor. Malûm, her ülkede siyasetçiler seçim zamanında kendi seçmenine mesaj vermek için hayalî dış düşman üretir. O dış düşmanla mücadele ederken, kendi kamuoyuna mesaj verir. Papa da tarihî İslâm karşıtı düşmanlıkları yeniden deşeleyerek, küllenen közleri yeniden alevlendirerek kendi kamuoyuna mesaj vermeye çalışıyor. Papa’nın önceki konuşmalarına baktığımızda, sekülerizmden ciddî anlamda rahatsız olduğunu görüyoruz.
Bugün Türkiye’de yetmiş milyona yakın bir Müslüman nüfus var. Yetmiş milyonluk dinamik bir nüfus Avrupa’nın genel görüntüsünü değiştirecektir.
Türkiye, AB’ye kabul edilmese de bugün bir çok sosyolog 2050’li yıllardan sonra Avrupa’nın Hollanda, Danimarka gibi bazı ülkelerde nüfusun yarıdan fazlasının Müslüman olacağını söylüyor. Bu din değiştirmeyle değil, doğumla olacak, çünkü Hıristiyan Avrupa hızla yaşlanıyor. Evlilik kurumu darbe görmüş, aile kurumu çökmüş, çocuk doğum oranıyla ölüm oranı arasında büyük farklar var. Avrupa’da İslâm ikinci büyük din konumunda, ama yakın dönemde egemen din haline gelince, Hıristiyan Batıyı bu, şiddetli bir şekilde düşündürüyor.
Papa’nın gelişi sizce yarar sağlayacak mı?
Bu son derece şüpheli bir durum. Papa öyle bir çam devirdi ki, bu kolay kolay yerden kalkacağa benzemiyor. Papa’nın da onu yerden kaldırma gibi bir girişimine tanık olmadık. Papa, Türkiye’ye Vatikan devletinin başkanı olarak gelecek. Bu çerçevede Ankara ve İstanbul’da temaslarda bulunacak. Geldiğinde yeni bir açıklamada bulunur mu, onu göreceğiz.
|