Enerjide devrim mi, palavra mı?
Ülkemizdeki bir mühendislik şirketinin, 14 yıldan beri üzerinde çalıştığını söylediği bir projenin nihayet müsbet sonuçlandığı, dışarıdan hiçbir enerji verilmeden, artık masrafsız ve sınırsız enerji elde edebilen ve adına “Dönengeç” denilen bir “kuvvet makinesi”nin bulunduğu ya da “icat edildiği” açıklandı.
Açıklama, 21 Kasım 2006 Salı günü düzenlenen bir basın toplantısında, şirketi temsil eden emekli bir Tümgeneral tarafından yapıldı. İşin ilginç tarafı, toplantıya başta bir Genelkurmay eski Başkanı olmak üzere, kimi Kuvvet eski komutanları ve emekli generallerin de katılmasıydı. Özellikle eski komutanların böyle bir toplantıya davet edilmesi ve onların da tam kadro katılması çok dikkat çekiciydi. Toplantıda, buluşun nasıl çalışıp üretim yapacağı konusunda ise, hiçbir açıklama yapılmadı. Bu yazımın kaleme alındığı saatlerde Genelkurmay Başkanlığı yaptığı açıklamada, bu buluşla hiçbir ilgilerinin ve bilgilerinin olmadığını, yani konuyla ilgilenmediklerini duyurdu. Toplantıya katılan komutanlar da, davet üzerine birbirlerinden habersiz olarak bir araya geldiklerini söylemekle yetindiler.
Şirketin yaptığı kısa açıklamaya göre, bu icatla bundan sonra dışarıdan hiçbir etki/kuvvet/enerji verilmeden, istenilen miktarda ve bedavadan sınırsız enerji elde edilebilecek. Diyelim ki, bu yolla üretilen elektrik enerjisi, başta ısıtma ve aydınlatma olmak üzere, sanayiinin her alanında kolayca ve bol bol kullanılabilecek.
Böylece, uğruna savaşlar yapılan ve ülkeler kuşatılan “petrol”un pabucu dama atılacak, yani petrol savaşları bitecek. Dünyada artık her şey daha kolay ve daha ucuz olacak. Medeniyet, yeniden şekillenecek. Buluş, Türk patentli olacağı için, Türkiye dünyanın bir numaralı ülkesi olacak. Belki de, ABD’nin yerini alıp, tek süper güç, artık Türkler olacak. Rüyada bile görülemeyen bir hayal, böylece gerçek olacak.
Bu arada Türk Patent Enstitüsü Başkanı, bu şirketin kendilerine patent başvurusu yaptığını ve talebi incelemeye aldıklarını, yasal sakıncaları sebebiyle daha fazla bilgi veremeyeceklerini açıkladı.
Lisede iken Felsefe hocamız, “Hayal kurun, hayal sizin dünyanızı renklendirir ve zenginleştirir. Ama, gerçeklerden sakın kopmayın. Çünkü, akıl hastahanelerimizin sayısı fazla değil” diyordu.
Buluşu sadece haber veren, nasıl çalıştığını ise açıklamayan emekli tümgeneralin temsil ettiği bu şirketin, bu işe baş koyanları kimlerdi ve ruh sağlıkları acaba nasıldı? Şimdilik bilen yok.
YAPILDIĞI İDDİA EDİLEN İCADIN,
HERGÜN YENİ ORTAKLARI ÇIKIYOR
Ne var ki, Denizli’de fırıncılık yapan 25 yaşındaki bir kişi, icadın kendisine ait olduğunu, daha önce gerçekleştirdiği ve uygulamaya koyduğu buluşu için Ağustos 2006’da “patent” başvurusu yaptığını, Eylül 2006’da da buluşunu basına tanıttığını söyledi. Ancak, o tarihte ilgi çekmeyen ve ses getirmeyen buluş, emekli komutanların katılımıyla kamuoyuna açıklanınca, birden herkesin ilgi alanına giriverdi. Bu açıklamayı takip eden gün, Bursa ve Adıyaman’dan birer, İstanbul’dan da daha üç kişi ortaya çıkıp, buluşun kendilerine ait olduğunu söylediler.
Bu arada, yurt dışından da sesler gelmeye başladı. Mesela, İrlanda’daki bir mucit, Ağustos 2006’dan beri üretime geçtiğini ve patentin kendisine ait olduğunu ayrıca açıklayıverdi.
İşin bana göre daha ilginç yanı ise, komutanları davet edip, buluşun kendilerine ait olduğunu söyleyen şirketin, tanıtım için 29 Ekim 2006’dan beri tam sayfa gazete ilanları verdiği ve bu maksatla tam bir milyon YTL (Bir trilyon TL) harcadığı söyleniyordu ki, bu hiç de küçümsenmeyecek bir rakamdı. Bunu öğrenince, “Sonu hüsranla bitecek olan bir projeye, durduk yere bu kadar para harcanır mı?” diye sormaktan kendimi alamadım.
Dışarıdan herhangi bir güçle müdahale edilmeden ya da “start” için verilecek çok küçük bir güçle çalışan ve bir nevi “Devir-Daim Makinesi”gibi çalışacağı iddia edilen bir sistemin üzerinde, geçmişte de çok çalışıldı. Yani, bu konuda yapılan çalışmaların tarihi çok eskidir. Ancak, cisimlerin birbirleriyle ve havayla olan sürtünmelerinden oluşan güç kaybı önlenemediği için, bu mümkün olamadı. Oluşan sürtünmeyi ortadan kaldırmak da, zaten mümkün olamazdı. Meselâ, eğer sürtünme olmasaydı, kurulmadan çalıştırılmak istenen bir saatin sarkacı elle hareket ettirildikten sonra hiç durmaz ve saat sonsuza kadar çalışırdı. Aynı şekilde, hareket ettirilen diğer makinelerle de, böyle küçük bir hareketle sonsuza kadar enerji üretmek mümkün olabilirdi.
Bu konu, uzun yıllardan beri ilgilenenlerin gündeminden hiç düşmedi. Meselâ, uçakların benzin yerine “sıkıştırmalı hava” ile çalıştırılması üzerinde de çalışıldı. Sistem, yani düşünce aynıydı. Başlangıçta verilecek küçük bir enerjiyle sınırsız enerji elde edilecek ve uçak havalandırıp uçurulacaktı, ama olmadı ve olamazdı.
Öte yandan, iki kollu “Su Cenderesi”nde, birinci kola tatbik edilen az bir kuvvetle, diğer koldaki çok ağır bir yükü kaldırmak mümkündü, ancak bu sistem, sıvıların basıncının yüzeyle olan ilişkisiydi ve sınırsız enerji elde edilmesiyle uzaktan yakından ilişkili değildi.
İMKÂNSIZLIĞI, LAVOİSİER İSPATLADI
“Antoine Lavoisier”, bir Fransız kimyacısıydı. 1743-1794 yılları arasında yaşayan kimyacı, daha 23 yaşındayken buluşlarıyla Fransız Akademisi Ödülü’nü kazanmıştı. Lavoisier, yalnız bilimle değil, toplumsal konularla da ilgiliydi. 1789 Fransız devriminden sonra, halktan toplanan vergiler üzerinde yoğun bir çalışma yaptı ve 1791’de Maliye Bakanı oldu. Para işlerinde usulsüzlük yaptığı iddia edilerek, içinde bulunduğu Konvansiyon Hükümeti’nin kararıyla tutuklandı, yargılandı ve 1794’de giyotinle idam edildi.
Lavoisier oksijeni buldu. Maddenin, yanması sırasında oksijenle birleştiğini ve yine maddenin yoğunlaşmış enerji olduğunu ispatladı. Hepsinden önemlisi, “Kâinatta hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceğini, var olan bir şeyin de yok edilemeyeceğini” kesin olarak ispatladı. Yalnız buna bir istisna koydu; “Allah’tan başka kimse”. Buna, kimya biliminde “Lavoisier Kanunu” dendi.
Bu kanunla, ya da bu ispatla, “Devir-Daim Makinesi”nin veya komutanların katıldığı toplantıda açıklanan “Kuvvet Makinesi”nin yapılamayacağı daha o zaman anlaşılmış oldu.
Öte yandan, fiziğin önemli bir kolu olan “Termodinamiğin Kanunları” da bu iddiayı kabul etmiyordu. Çünkü, dışarıdan herhangi bir güç almadan mekanik enerjiyi ısı enerjisine ya da ısıyı, mekanik enerjiye çevirmek her zaman mümkündür, ama enerjiler biçim değiştirse de daima özdeştirler. Okuyucularımın kafasını fazlaca karıştırmadan konuyu biraz daha açarsak, termodinamiğin “Eşdeğerlik ilkesi” olarak anılan kurala göre, Q ısı miktarı, W mekanik güç ise, çevrimsel dönüşüm için J enerji JQ-W= 0 yani, JQ= W olur ki, farklılık değil, bir özdeşlik ortaya çıkar. Yani, sadece verdiğiniz kadarını alırsınız. Bu yolla da, öyle iddia edildiği gibi, sınırsız enerji elde etmek hiçbir zaman mümkün olamamıştır. Görülüyor ki, termodinamik de, bu iddiayı çürütüyor.
Liselerde Fizik-Kimya dersleri okuttuğum yıllarda, bu konuyu öğrencilerimle çok konuşmuş, meraklı öğrencilerim ve meslektaşlarımla da çok tartışmıştım. Konuşma ve tartışmalarımız, bu kanunu çürütmek ve bugün icat edildiği söylenen bu makinenin bulunmasıyla ilgiliydi. Ama, hepsi boş tartışmalardan öte gitmiyordu. Çünkü, Lavoisier Kanunu, doğruydu ve kesindi.
PEKİ, BU İDDİA ŞİMDİ NEDEN ORTAYA ATILDI ?
Doğrusunu isterseniz, bunu anlamak oldukça zor. Çünkü, bu iddia ilk defa ortaya atılmıyordu. İşte, yapılan bu açıklamayla birlikte, aynı konuda bir sürü mucit ortaya çıktı. Belki, daha başkaları da çıkacak.
Bir şirket, tanıtım için bu kadar parayı acaba neden harcadı? İddia edildiği gibi “sınırsız enerji” veren bir aygıt, gerçekten bulunmuş muydu? Şirketi temsilen konuşan emekli tümgenerale bu gösterilmiş, yani ispatlanmış mıydı? Şimdilik bunların hepsi sır perdesinin arkasında. Patent isteğinin sonucu en az 2 yıl sonra alınacağı için, demek ki daha 2 yıl bekleyeceğiz.
Eğer, sonuç “fiyasko” ya da başka bir söylemle “palavra” olursa, kullanıldıklarını anlayan emekli komutanlar bundan büyük üzüntü duyacaklardır. Yapılan bütün masraflar boşa gidecek, umutlar sönecek, hayaller yıkılacaktır. Bana sorarsanız, bunun imkânsızlığına inandığım, hatta bildiğim halde, “iddia keşke gerçekleşse ve keşke yanılsam” diyorum.
Son sözüm şu ki, yoktan bir şeyi var etmek, yani “yaratmak” sadece Allah’a mahsustur. Kimsenin hevesini kırmak istemem, ama bütün bu iddialar “hayal”dir. Parasız ve sınırsız enerjiyi hayal edenler bilsinler ki, bunun sadece hayali parasızdır. Enerjiyi ise, onlar eskisi gibi hep parayla almaya devam edecekler..
|
Naci AKAY (E.) İstanbul Millî
26.11.2006
|