Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Kemal BENEK

Şiddetin artmasından hepimiz sorumluyuz

Şiddet kavramını son yıllarda sıkça duymaya başladık. Medyada, okulda, evde, iş yerinde... Birbiri ardına meydana gelen olaylar “Toplum olarak nereye gidiyoruz?” sorusunu gündeme getirirken şiddetin sona ermesi için kampanyalar düzenleniyor. Ancak bu kampanyaların sorunun kökenine ne kadar indiği de ayrıca tartışılması gereken ayrı bir konu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile şiddetin kaynağını, özelde ailelerin genelde toplumun yapması gerekenleri en önemlisi de medyaya düşen sorumluluğu konuştuk.

İnsanlar neden şiddete başvurur?

Agresiyon yani şiddet ve saldırganlık duyguları her canlının içinde var olan ve olması gereken temel bir duygudur. Sevgi gibi. Libido dediğimiz haz veren duygular gibi. Ancak insanda bu agresiyon duyguları doğduktan sonra sosyalleşme süreci içinde giderek ehlileşir. Saldırganlık duyguları yerine rekabet etme duygusuna ya da yeni şeyler ortaya koyma kabiliyetine dönüşür.

İçimizde saldırganlık duygusu olmazsa yemek yeme ihtiyacı duymayız. Azim, hırs, ihtiras olmaz gelişemeyiz. Rekabet duygusu olmaz. Doğarken hepimizin içinde olan duygular vahşidir, ehlileşmemiştir. Sosyalleşme süreci içinde, aile olan ilişkiler boyutunda bu duygular ehlileşir, bütün toplum ve yaşanılan sosyal çevre için de kabul edilebilir bir duruma gelir.

Bir kaya parçası dere yatağına düştüğü zaman onu elinizle tutarsanız keser, çizer vs. Ama dere yatağında yuvarlana yuvarlana parçalanır çakıl taşı haline gelir. Çakıl taşını elle tutsanız bir yerinize zarar vermez.

Zamanla mı törpüleniyor, şekilleniyor?

Tabiî zamanla bir takım duygular kaya taşından farklı olarak bir de dönüşüm oluyor. Şiddet duygusu üretkenliğe, rekabete dönüşürse düşmanlık olmuyor. Meselâ toplumlar arasında da bir takım böyle düşmanlık duyguları var. O düşmanlık duygularını saldırarak da yerine getirmek mümkün sevmediği toplumdan daha iyisini yaparak da yerine getirmek mümkün.

Tüm mesele bu duyguların yönünü iyiye ve doğruya kanalize etmektir diyebilir miyiz?

Agresyonu ehlileştirip yönlendirmek o çocuğun anne babası ve çevresiyle kurduğu ilişkilerle oluşur. Eğer çocuk da şiddete maruz kalmamışsa, dövülmüyorsa, azarlanmıyorsa, horlanmıyorsa, istismar edilmiyorsa, ihmal edilmiyorsa, yeterli sevgiyi alabiliyorsa bu gelişim normal sürecinde olur. O zaman şiddet duyguları gerçek vurma, kırma, öldürme şeklinde değil daha sofistike tavırlar biçiminde ortaya çıkar. Ama tersi olursa o çocuğun içindeki öfke ehlileşmemiş olur ve toplumun kabul etmediği duygular biçiminde var olmaya devam eder.

Kaya örneğindeki gibi daha da sivrileşir mi?

Evet daha da artar ve kötüleşir.

Bazen şiddet eğilimli insanların son derece iyi bir çocukluk dönemi geçirdiği ifade ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kim diyor bunları.

Aileleri diyor. Meselâ son örnekte olduğu gibi. 7 kişiyi öldürenlerden birinin çocukluğunda son derece sakin olduğu anne, babası ve kardeşleri tarafından açıklandı. Bunu nasıl açıklamak lâzım?

İşte bakın o çok sakin olmak bile problemdir aslında. Biz çok sakin çocuklardan ürkeriz. Bağırıp çağıran, hırçınlık yapan çocuklar çocukluklarını yaşıyor. Ama öbür türlüsü demek ki bazı şeyleri içine bastırıyor. Çocuğun tepki vermemesi mümkün mü? Bir çocuğun büyük gibi davranmasını bekler misiniz? Eğer bir çocuk büyük gibi davranıyorsa içinde bir şeyler biriktiriyor demektir.

Her an problem beklenebilir mi yani?

Tabiî. Meselâ Özdemir Sabancı’yla birlikte 3 kişiyi öldüren katil de herkesin sakin, halim-selim bildiği bir kişiymiş. Ama ne yaptığına bakın. Dış görünüşle iç dünya farklı olabiliyor. Bir yazarın dediği gibi; “İç dünya ve dış realite farklı.” Önemli olan insanın iç dünyasıdır. Bir kişiyi yüzeysel değerlendirmelerle anlamak mümkün değildir.

Şiddet gösterenlerin geçmişinde gizli ya da açık mutlaka bir olumsuzluk vardır diyorsunuz?

Kesinlikle.

Okullarda da şiddet bir türlü bitmiyor. Eğitim sisteminin bundaki rolü nedir?

Yalnız eğitim sistemi değil. Düzen, adaletsizlik, hukukun zamanında yerine getirilmemesi gibi etkenler de var. Aile içindeki çelişkiler aynı zamanda toplumda da ortaya çıkınca bir çok insan kendi ebeveynine karşı gösteremediği olumsuz tepkiyi dışarıda gösteriyor. O yüzden evde gayet uysal, ama dışarıda son derece hırçın olabiliyorlar. Bunun tam tersi olan durumlar da olur. Okuldaki şiddet olayının devletle, yönetimle ilgili bir boyutu da var. Adalet yerine getirilmiyorsa, haksızlıklar varsa, hukuk zamanında yerine getirilmiyorsa, ekonomik sorunlar yaşanıyorsa ve otorite zaafları söz konusuysa, herkes hakkının nerede başlayıp bittiği konusunda yeterince bilinçli değilse, veya bunu kabullenecek bir erginliğe ve olgunluğa ulaşmamışsa, bu kapasitede değilse o zaman herkes en vahşi yollarla bir bakıyorsun hak aramaya kalkıyor. Çeteleşmeler ortaya çıkıyor.

Ergenlik dönemlerinde çok daha fazla görünmesinin sebebi nedir?

Ergenlik çağında gençler kimlik arayışındadır. Eğer sağlıklı bir aile yapılanmasına sahip değilse bir kimliğe sahip olmak için dışarıda kendine göre sahipleneceğini düşündüğü bir atmosfer bulur. Bu bir çete ve uyuşturucu grupta olabilir. Bazen iyi bir yol da bulabilir ama bu olasılık düşüktür. Genellikle gençler aileleriyle ilgili ciddî sorunlar yaşıyorlarsa ailelerini zor duruma düşürecek olumsuz grupların içine daha çok giriyorlar. Aileye olan kızgınlığını aileyi zor duruma düşürerek de ortaya koymuş oluyorlar. Ama ailesi ile pozitif bir diyalog içindeyse, ailede demokratik bir atmosfer varsa kendini ifade edebiliyorsa, adam gibi dinlenebiliyorsa ve dinletebiliyorsa kolaylıkla olumsuz grupların içine girmiyor.

Medyada verilen haberlerde ya da dizilerde ve filmlerde yer alan şiddet görüntülerinin gençler ve çocuklar üzerinde ne gibi etkileri oluyor?

Medya şiddet olaylarını maalesef sorumluluk bilinciyle haber yapmaya yanaşmıyor. 1980 yılında Amerika’daydım. Şikago’da yalnız bir yıl içinde 5 bin kişi çeşitli nedenlerle öldürülmüştü. Yerel televizyonlarda bile küçük bir haber olarak yer alıyordu. Ulusal gazetelerde katiyen olmaz. Bizde ne oluyor? En ufak bir haber gazetelerin ön sayfalarında abartılı bir biçimde veriliyor. Şimdi kişiliği buna yatkın olan kişilerde bir heves uyandırıyor. Kendini özdeşleştiriyor. Kimlik arayışındaki gençler kendilerine bir takım yollar arıyorlar. Diziler buna örnek oluyor. Bu bile medyanın ne kadar sorumluluk altında olduğunu gösteriyor.

Medya sorumluluğunun farkında değil mi? En azından bu tür yayınların sonuçlarıyla ilgili bir uzmana danışma ihtiyacı hissetmiyor mu?

Medya her şeyi çok iyi bildiği için bize ihtiyacı yok.

Batı medyasının bu konuda danışmanları mı var?

Batıda en azından ulusal çıkarlar düşünülerek hareket ediliyor. Sansür değil ama dikkate alarak yayın yapıyorlar.

Bizim medya niye düşünmüyor?

Onu onlara sormak lâzım

Siz ne düşünüyorsunuz?

Çok çeşitli olabilir.

Bilinçli bir tercih olabilir mi?

Her toplumda bozucu insanlar olduğu gibi yapıcı insanlar da vardır. Farkında olmadan bozuculuk yapanlar olabilir.

Medyanın duyarsız yayınları da farklı bir şiddet gösterimi olabilir mi?

Olabilir. Şiddette her zaman dayak olmuyorki. Bazen sözle aşağılayarak, horlayarak, küfrederek de bir çeşit şiddet sergileniyor.

Seri katil olayına gelirsek. Bu daha da ileri bir problem olduğunu mu gösteriyor?

Bir kere şunu belirtmekte fayda var. Bunlar seri katil değil. Kişilik bozuklukları olan, birbirlerinden destek alarak yaptıkları bir şey. Seri katil başka bir şey. Ayrı bir profili vardır. Seçtiği kurbanlar da hep aynı profilden olan kişilerdir. Önüne geleni öldürmez. Kendine göre iç dünyasında olumsuz olarak yer etmiş olan duyguları uyandıran kişileri yok ederler.

Amerika’da seri katil olayı çok daha fazla meydana geliyor. Bunun sebebi nedir?

Aile yapısıyla çok yakın bağlantıları var. Bizim çok şükürki geleneksel aile yapımız var. Her ne kadar Batılı emperyalist güçler tarafından bozulmaya çalışılıyorsa da halen geleneksel yapımızı koruyoruz. Bu çok önemli bir şey. Geleneksel aile yapımızı aynı yakın bağları koparmadan demokratikleştirirsek daha iyi olacak. Batıda özellikle Amerika’da aile bağları çok güçlü değil. İnsanlar dertlerini kimseyle paylaşamıyorlar. Psikiyatriste “parayla tutulmuş arkadaş” diyorlar. Herkesin bir psikiyatristi var. Niye? Çünkü paylaşacak kimsesi yok. O Yalnızlıklar içinde bu tür vak’alar görülüyor.

Alkolün özellikle de bunların reklâmlarının şiddet olaylarında ne gibi etkileri oluyor?

Reklâmlar özendirici oluyor. Bunlara karşı düzenlenen kampanyalarda bile çok özenli olmak lâzım. Bazen mücadele edelim derken daha çok akla getiriliyor.

Geçmişten bugüne kadarki süreci göz önüne alırsanız şiddetin arttığını veya azaldığını söyleyebilir misiniz?

Artıyor. Sosyal devlet anlayışının azalması, artan nüfus ve işsizlik buna sebep oluyor. Genel toplum yapısı ve devletin politikalarıyla bir ilgisi var.

Kemal BENEK

30.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (24.10.2006) - Fransa’nın kâbusu Türkiye-Almanya ekseni

  (16.10.2006) - Dünyanın bildiğini neden halktan saklıyorsunuz?

  (13.10.2006) - “Güvenliğin yolu özgürlükten geçer”

  (12.10.2006) - Tanrıkulu: Bu fırsat kaçmasın

  (11.10.2006) - Ağar’ın açılımı çözümü kolaylaştırır

  (09.10.2006) - Türkiye’den daha fazla yardım bekliyoruz

  (04.10.2006) - Sahabe semtinde iftar

  (03.10.2006) - Doç. Dr. Kemal Sayar: Medya, insanî duyguları pazarlıyor

  (02.10.2006) - ‘Oruçla ruh terbiyesi alıyoruz’

  (25.09.2006) - Gazeteci - yazar Oral Çalışlar: AKP geri adım attıkça kaybediyor

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004