|
|
Öğrenme bozuklukları gelişimi olumsuz etkiliyor!
Ebeveynler, çocuklarını okula istek ve hevesle götürürler. Çünkü çocuklarını eğitimli ve başarılı görmek ailelerin en büyük beklentisidir. Okulda, bazı çocuklar diğer öğrencilere göre daha geç öğrenebilmekte ve dersleri anlamada zorluk çekebilmektedir.
Öğrenme bozuklukları, çocuğun yalnız eğitim hayatını değil, sosyal hayatını da etkiler. Çocuğunda öğrenme güçlüğü olduğunu fark eden anne ve babalar paniğe kapılmamalıdır. NJCLD (ABD Ulusal Öğrenme Bozukluğu Birleşik Komitesi), öğrenme bozukluğunu şöyle tanımlar: ‘Dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren karma bir bozukluk grubudur.’ Öğrenme bozukluğunu teşhisi için psikometrik testlerden yararlanılmaktadır. Bu testler çocuğun hangi alanlarda başarısız olduğunu belirlemeye yarar ve en uygun tedavi yöntemi belirlenir.
Çocukların öğrenme güçlüğü çekmesine sebep olan pek çok etken olabilmektedir. Bazı öğrenciler görme bozuklukları sebebiyle dersi takip edemez. Yine duyma ve zekâ problemi olan çocuklar konuları anlamakta ve okuma-yazmada sıkıntı yaşayabilirler. Yine disleksi de özellikle okuma–yazmada gerilikleri doğurabilir. Disleksi, genellikle okul öncesi dönemde fark edilmez. Çünkü okuma-yazma ile ilgili bir sorundur. Çocuklar sürekli farklı yerlere gitmek, okul dışında olma isteği duyabilirler. Bu çocukların zekâlarında bir sorun olmamakla birlikte okulda başarısız olabilirler. Yapabileceklerinden daha az gayret gösterirler ve dikkatleri dağınıktır.
Öğrenme bozukluğu olan çocukların matematiği anlama ve uygulama becerisi beklenenin altındadır. Bu çocuklar problem çözmede, sayıları algılamada, çarpım tablosu ezberlemede ve konular arasında bağlantı kurmakta güçlük çekerler. Okuma hızları ve kelimeleri söyleme biçimleri yaşıtlarına ve eğitim durumlarına göre geridedir. Harf ya da kelimeleri tanıyamama, heceleyememe, kafiyeli sözcükleri söyleyememe ya da ayırt edememe dikkat çeker. Okuma sırasında sık sık duraklarlar, yön ve zaman kavramlarında sıkıntı yaşarlar. Yazılı anlatımlar, ölçülen zekâ düzeyin altındadır. Karmakarışık, özensiz yazarlar. Bunu yaparken de bazı sözcükleri atlar, arkadaşlarından geri kalırlar. Yavaş yazarlar, ellerini rahat kullanamazlar.
Öğrenme güçlüğü olan çocukların yaşadığı yetersizlikler, onların okula ve eğitime bakışını da olumsuz etkilemektedir. Çocuklar, okumanın çok zor bir iş olduğunu düşünmekte; ders çalışamamakta, odaklanamamakta, yeteneklerini kullanmada sıkıntı çekmektedir. Kendi duygu ve düşüncelerini ifade ederken zorlandığı için sorumluluk almaktan çekinmektedir. Düzensizdir ve çalışırken yardıma ihtiyaç duyar.
Anne-baba çocuğunun bu durumunu kabul etmeli ve bunun üstesinden gelebilmesinde ona destek olmalıdır. Öğrenciye sorumluluk vermek ve kendisine güvendiğinizi hissettirmek de çok önemlidir. Planlama ve disiplin konusunda dikkatli aynı zamanda kararlı olmak gerekir. Anlayışla uygulanan eğitim programları daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
|
Mustafa OĞUZ
12.12.2006
|
|
Çocuğa kurallara uymayı öğretmek
Çocuğa bireysel ve toplumsal kuralları, sağlıklı davranışları öğretmek sevgi, anlayış ve hoşgörü ortamında olumlu davranışların desteklenmesi, olumsuzların düzeltilmeye çalışılması ile olur. Çocuk yetiştirmede sevgi ve şefkat kadar sınır koymanın ve tutarlı davranmanın da çok önemli olduğu unutulmamalıdır. Konulan kurallar uygulanamıyorsa öncelikle bu kuralların çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olup olmadığı araştırılır.
Anne babanın kurallar konusundaki birliktelikleri ve kararlılıkları da son derece önemlidir. Eğer anne ve baba kurallar konusunda uyumlu ve net iseler, sıra konulan kuralların çocuğa anlayacağı dilde öğretilmesi ve uygulanmasına gelir. Çocuklar çoğu kez kuralları bozarak sınırları kontrol ederler. Böylesi bir duruma aşırı hoşgörü ile yaklaşma çocuğun ciddiye almayacağı yetersiz cezalar verme ya da “Bir daha yaparsan kötü olur” diyerek sürekli geçiştirme çocuğun hatalı davranışlarını yinelemesine yol açar. Kuralların uygulanması aşamasında anne babanın yalvarır tarzda yaklaşımları (Ne olur, beni seviyorsan, yapma vb.) ya da ‘‘Uslu durursan, sana bir şey alırım’’ tarzındaki sözleri sık görülen hatalardır.
Çabucak affederek hiçbir şey olmamış gibi davranmak çocuğa kuralların gereksizliğini düşündürtürken yeniden hata yapma hakkını da verir. Ceza verirken öncelikle davranışları çığırından çıkmadan çocuğun durdurulmasına çalışılmalıdır. Kararlı bir ses tonu ile yalın bir uyarı çoğu kez yeterli olabilir. En etkili ceza çocuğu sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır. (Bisiklete binmek, TV seyretmek vb.) Aynı davranışın bir gün cezalandırılıp ertesi gün hoş görülmesi çocuğun kafasını karıştırır. Bu yüzden tutarlı davranmak da önemlidir. Ceza vermeden önce çocuğu dinlemek, davranışlarının sebeplerini anlamaya çalışmak gerekir. Sürekli olarak anne ve babaya karşı gelen bir çocukta anne baba ile ilişki ve duygulanım sorununu, düzene ve kurallara uymayan çocukta ise dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi sorunların araştırılması önemlidir.
|
Zahit HARMANLI
12.12.2006
|
|
İdareciden yöneticiye..
İDARECİLİK bir makamdır. Aile reisinden ülkenin en üst makamındakiler kadar bu mevkilerde bulunanlar hep birer idareci konumundadırlar.
İyi yönetici, yönettiği sistemin geçmişinden dersler çıkararak gününü ve geleceğini, sistemi daha da büyütüp etkin kılacak şekilde kontrol edebilen kişidir. Yönetici olgun davranmalı, kendine güvenmeli ve başkalarına güven vermelidir. Samîmî, ilişki kurma ve empati yapma yeteneğine sahip olup, ileriyi görmelidir. Duygusal olgunluk içinde açık sözlü, etkili konuşup, doğru, bilgili, inisiyatif sahibi, kararlı ve dürüst olmalıdır. Çatışmaları da uygun yollarla çözüp, faydaya dönüştürerek, riskleri ve krizleri en uygun şekilde yönetmesini bilmelidir.
Bu vasıflara sahip olmayan makam sahipleri, idaresi altında bulunanlara zulmeder. Bulunduğu makamın ebedî sahibi olduğunu zanneder. Mahkeme kadıya mülk olmaz sözünü unutur. O makama ebedî meziyetleriyle, çalışkanlığıyla çıktığını zanneder. Bir makama geliş iki şekildedir. Kartal gibi uçup gelen vardır, yılan gibi sürünüp oraya gelen de. Önemli olan oraya nasıl gelmektir.
Hem makamını hak etmiş bir yöneticide zorbalık ve sertlik değil; kuşatıcılık ve şefkat bulursunuz. Zorbalık sertlik, tehdit makamını hak etmemiş yöneticilerin kârıdır. Düşünmeden itaat eden, güçlüden başka hiç kimseye saygısı olmayan hayatını otorite korkusu üzerine kuran kişiliği gelişmemiş yöneticilerdir.
Bediüzzaman diyor ki: “Acz muhalefetin menbaıdır. Haklı adam insaflı olur.” Kabiliyetli olduğumuz noktada rahat davranır. Kuşatıcı olur bağışlar, kompleks üretmeyiz. Zaaf kompleks üretir. Özümsenmiş bir zenginliğe sahip olan varlığını başkalarına teşhirle kendini beğendirmeye ve başkalarını ezmeye kalkışmaz. Bu iş uzunca bir dönem yokluk çekip sonradan görme olanların kârıdır.
Konfüçyüs derki: Konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan, insanları yitirirsin. Konuşmaya değer olmayanlarla konuşursan, sözcükleri yitirirsin… Bilenler sözcükleri de insanları da yitirmezler.
Hikâye ünlüdür. Adamın biri caminin önünde sürekli oturuyormuş işi gücüde yokmuş cemaat toplanmış demişler: Bu adama bir iş verelim. O tarihte cami helâları önünde ibrikle su verip ihtiyaçlarını giderirlermiş. Adama o görevi vermişler. Hem maddî noktada yardım etmişler hem de adamın sıkıntısını gidermişler. Adam ibriklere su dolduruyor. Düzenli bir şekilde koyup abdest almaya gelenler dolu ibrikleri alıp ihtiyaçlarını gidermişler. Bir süre sonra adamın tekrar canı sıkılmış. Kimsenin artık önemsediği yokmuş. Ona buna emir verme imkânını yitirmiş. Adam bu ilgisizlik karşısında bunalmaya başlamış.
Sıkışanlar hızlıca önüne gelip ibriklerden birine uzandılar mı, oturduğu yerden: - Bırak onu sondakini al, dermiş...
Sondakini alan olursa: - Bırak onu, diğerini al...
Böylece emir verme özlemini rahatlatırmış. Cemaat tekrar toplanmış niye böyle yaptığını sormuşlar. Adam demiş ben böyle yapmasam İBRİKÇİ olduğum nasıl anlaşılacak.
Eskiden bu hikâyeden kinaye, ona buna gereksiz yere kumanda etmeye kalkanlara “İbrikçi başılık ediyor” derlerdi. Küçük ve ezik yönetici profillerinde çok rastlanır bu duyguya. Ellerine fırsat geçti mi, önemlerini ıspatlamak için yapmadıkları iş kalmaz. Çevrenizde çok vardır böyle profillerden… Böyle bir duruma düşen makam sahiplerinin vay haline…
|
M. Yusuf AKBAŞ
12.12.2006
|
|
Öğretmeni anlamak zaman ister
Bilgiye adımımızı attığımız ilk anda bizi cesaretlendirmek için bekleyenlerdi öğretmenlerimiz. Önceleri bir yabancılık hissettik onlara karşı. Zamanla onun yeri doldurulamaz oldu. Bazen dilimiz sürçtü ona ‘Anne’ veya ‘Baba’ dedik. Hayatımızın, eğitimimizin, gelecekteki umutlarımızın birer parçası oldu onlar.
Hayatımızın, geçmişimizin en güzel hatıralarıdır onlar. Öğretmeni anlamak zaman ister. Nasıl bir ressam resmini şekillendirmek için aylarca uğraşıyor, yazarlar tek bir cümle için kitabını bitiremiyor, bir anne çocuğunu büyütmek için yıllarca emek harcıyorsa, öğretmen de öylesine feda ediyor hayatını. Şimdi öğretmenlerimizi yeniden analım ve hayatımızın en güzel dönemlerine serptikleri yarınlarımızı şekillendirilelim sevinçle…
|
12.12.2006
|
|
Gençler matematik ve fenden habersiz!
2006 ÖSS’de 1.170.970’i lise mezunu olmak üzere 1. 418. 402 adayın yalnızca yüzde 25’i matematikten 15 ve üzerinde soru çözebildi. Fenden 15 veya üzeri soru çözebilenlerin sayısı sadece 95 bin. Matematik-1’den 310.356 aday, Fen-1’den 992.867 aday sıfır ve altında puan aldı. Türkçeden 34. 945, Sosyal Bilgilerden 141.653 adayın puanı 1’in altında kaldı. Adayların lise müfredatına dayalı ikinci bölüme cevap verebilme oranı; Sosyal Bilgiler–2 için yüzde 39.4, Matematik–2 için yüzde 35.5, Fen Bilgisi–2 için yüzde 15,1.
|
12.12.2006
|
|
Konuşma, insanın aklını kullanma san’atıdır
Konuşmak, öğrenmeye yol açar; ama dehanın okulu yalnızlıktır (Gibbon). Sessizlik de bir çeşit konuşma san’atıdır (Hazzlitt). İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur (Montesquıe). Her insanın düşündüğünü söylemeye, her dinleyenin de ona karşı çıkmaya hakkı vardır (Samuel Johson). Övünmek fırsatını bulamadığımız zaman az konuşuruz (La Rochefoucauld). Senden soruluncaya kadar susmak, susturuluncaya kadar konuşmaktan daha iyidir (Hz. Ali). Çok bilenler konuşmaz, çok konuşanlar bilmez (Lao-tzu). Bilginler meclisinde sükût, bilgisizlerin en güzel süsüdür (Bhartrihari). Gerçeğin yarısını söylemek hiçbir şey söylemektir (Dostoyevski). Söylediklerini kabul etmeyebilirim; ama söyleme hakkını ölünceye kadar desteklerim (Voltaire). Çok konuştukça, düşünce ölür (Halil Cibran). Kimse karıncalardan iyi vaaz veremez. Karıncalar bir şey söylemezler de ondan (Benjamin Franklin).
|
12.12.2006
|
|
Zil
Ufak bir çocuk apartman ziline basmaya çalışıyordu, ama boyunun yetişmesi zordu. Oradan geçen yaşlı bir amca çocuğa yardım etmek istedi: ‘Hangi zile basmak istiyorsun evlâdım’ diye sordu. Çocuk da: ‘İkinci zile amca’ dedi. Yaşlı amca zile bastıktan sonra çocuğa: ‘Şimdi ne yapacaksın’ diye sordu. Çocuk da: ‘Sizi bilmem, ama ben kaçacağım’ dedi.
|
12.12.2006
|
|
Eğitim dünyasından haftaya bakış
İLK 500 HANGİ ÜNİVERSİTEYİ TERCİH ETTİ
HANGİLERİNİ ETMEDİ?
ÖSYM’nin raporuna göre 2006 ÖSS’de ilk 500’e girmeyi başaran öğrencilerin hangi üniversiteleri tercih ettiği belirlendi. ÖSYM’nin raporuna göre, 2006 ÖSS’de ilk 500’e girmeyi başaran öğrencilerin en fazla yerleştirildiği üniversiteler Boğaziçi, ODTÜ ve Hacettepe oldu. Dört puan türünde ilk 500’den hiç öğrenci yerleştirilmeyen üniversiteler şunlar: Abant İzzet Baysal, Adnan Menderes, Afyon Kocatepe, Celal Bayar, Gaziantep, Gaziosmanpaşa, Harran, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kafkas, Kahramanmaraş Sütçü İmam, Karadeniz Teknik, Muğla, Niğde, Eskişehir Osmangazi, Süleyman Demirel, Zonguldak Karaelmas, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kastamonu, Düzce, Mehmet Akif Ersoy, Uşak, Rize, Namık Kemal, Erzincan, Aksaray, Giresun, Hitit, Bozok, Adıyaman, Ordu, Atılım, Beykent, Çağ, Çankaya, Doğuş, Haliç, Işık, Kadir Has, Maltepe, İstanbul Ticaret, Ufuk, Yaşar, Okan, İstanbul Bilim, Doğu Akdeniz, Girne Amerikan, Lefke Avrupa, Uluslararası Kıbrıs, Yakın Doğu.
RİZE’DE BİR İLGİNÇ PROJE:
‘Yaşam Boyu Eğitim Projesi’ kapsamında insanların bilgilendirilmesini amaçladıklarını belirten Esen, bunun ilk uygulamasını ‘kahvehaneleri öğretmenlere zimmetleyerek’ seçilen 3 pilot kahveden başlatacaklarını söyledi. Vali Esen, “Proje ile öğretmenlerimiz kahvehaneleri ziyaret ederek, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile diğer konularda günde en az 10 dakika kahvehane sakinleri ile sohbet edecek” dedi. Rize’de bir kahvehane sahibi uygulamaya şaşırdıklarını belirterek, “Kahvehanelere gelen insanlar sıkıntılı insanlardır. Geliyor, sıkıntısından kurtulmak için iki oyun oynuyor, çayını içiyor. Gelecek bir öğretmen bir şeyler anlatacak. Bunlar zaten 60’ın üstünde adamlar, kafaları bile almaz. Bu iş Rize’de biraz zor” dedi. Kahvehanedeki vatandaşlar ise, “Burada ağız tadıyla bir oyun oynuyoruz. Öğretmen gitsin okulda öğrencileri eğitsin. Dersler boş geçmesin” diyerek tepki gösterdi.
BAKAN ÇELİK: İNGİLİZCEDE
BİRBİRİMİZİ KANDIRDIK!
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, gramer ağırlıklı olarak öğretilen İngilizceden yakındı: Yabancı dille eğitim verilen okullarda İngilizce okutuluyor gibi gösteriliyordu! Yabancı dil eğitiminden yakınan Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Bizde yabancı dil eğitimi maalesef gramer ağırlıklı yapılır. 4. sınıfta çocuklar ‘tense’ diye başlar, son sınıfa kadar gelirler, bu ‘tense’ tansiyona dönüşür. Maalesef çocuk dil öğrenemez” dedi. Çelik yabancı dille eğitim yapan okullarda öğrencilerin ne yabancı dili ne de dersleri iyi öğrendiğini söyledi. Bakan, “Matematik, fizik gibi dersler İngilizce okutuluyor gibi gösteriliyordu, kâğıt üzerinde birbirimizi kandırıyorduk” dedi.
|
12.12.2006
|
|
|
|