Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Oğlu İsmail kendisiyle beraber iş yapacak yaşa gelince İbrahim ona dedi ki: "Oğlum, ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen buna ne dersin?".....

Sâffât Sûresi: 102

18.12.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Âlimlerin mürekkebi şehidlerin kanı ile tartılmış ve ağır gelmiştir.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3835

18.12.2006


Mevlevîlerin Risâle-i Nur’la alâkadarlığı

Üstadlarımdan birisi olan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin (k.s.) mensuplarından olduğu anlaşılan eczacı Hacı Abdüllatif’in mektubundan anlaşılıyor ki, bilerek, tam takdir ederek Nurlara hizmet edecektir. Zaten ben bekliyordum ki, Mevlevilerden bazı Nur kahramanları çıksın. İnşaallah birisi bu olacak. Ona çok selam ederim. Hususi mektup yazmaya halim müsaade etmediği için gücenmesinler. Orada, Sabri ve mahdumları ve Nur şakirtlerine ve başta Hoca Vehbi Hazretleri olarak hocalarına çok selâm eder ve duâlarını bekleriz.

Emirdağ Lâhikası, s. 187

***

İki gün evvel, çok müştak olduğum ve eski zamanda Anadolu medrese-i ilmiyesi hükmünde olan Konya’ya üç sebep bahanesiyle;

Biri: İki hakikatli Nur kardeşim fakir halleriyle beraber büyük bir masrafa girip İzmir mahkemesine gitmişler. Dönüşlerinde yanıma uğradılar. Ben de onları kısmen masraftan kurtarmak için, hususî otomobilimle Konya’ya kadar beraber almak;

İkincisi: On beş sene benim yanımda okumuş ve yirmi seneye yakın müftülük etmiş ve kırk seneden beri birtek defadan başka görmediğim ve bütün kardeşlerim, akrabalarım içinde hayatta bir o kalmış olan kardeşimi ve çocuklarını ziyaret etmek ve onlarla görüşmek.

Üçüncüsü: Eski Said’in ve Yeni Said’in mühim üstadlarından olan ve onun müridleri olan Mevlevîlerin her yerde Risâle-i Nur’la alâkadarlıkları cihetiyle çok alâkadar olduğum ve İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî gibi mühim bir üstadım olan Mevlânâ Celâeddin’i ziyaret için gitmiştim.

Hem, Tarihçe-i Hayat’ta insanlarla görüşemediğime dair neşredilen yazı ki, “Ziyaretçilerle görüşemiyorum.” Nasıl ki, hediyelerden men etmek için Cenâb-ı Hak hastalık verdiği gibi, bu hürmetkârâne ziyaret de bir nev’î hediye-i mâneviye olduğundan, sesim kesilip bir eser-i inâyet olarak konuşmaktan men olunduğumdan kardeşimin evine dahi gidemedim ki, konuşmayayım. Hiç olmazsa Konya’da iki üç gün kalmak zarurî iken mecburî olarak bir saat içinde namazımı kılıp dönmüşüm. Fakat orada bana birden bire öyle bir vaziyet verildi ki, bütün gazetelerde neşrettiler. Kırk senedir bir defadan başka görüşmediğim kardeşimin evine dahi gidip görüşemediğim ve konuşamadığım halde, sanki binler adamlarla görüşmüşüm gibi muamele gördüm.

Emirdağ Lâhikası, s. 436

18.12.2006


ESMA-İ HÜSNA

Münezzil

Allah (c.c.), Münezzil’dir. Yani, kullarına yol göstermeleri ve kılavuzluk yapmaları için peygamberler gönderir, vahiyler indirir. Kulları için kitaplar ve sahifeler halinde kelâmını tenzil buyurur. Melekleri yeryüzüne indirir. Kullarına rahmet, feyiz ve bereket inzal buyurur.

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bildirdiği1 Münezzil ismi, Kur’ân’da muhtelif fiil sîgaları halinde gelmiştir. Kur’ân’da bir âyette, “Biz melekleri ancak hak ile indiririz”2 buyuran Cenâb-ı Hak, bir diğer âyette, “Kur’ân’dan ancak mü’minlere rahmet ve şifâ indiriyoruz”3 buyurur. Başka bir âyette Hazret-i Îsâ’nın (a.s.) havârîlerinin, Hazret-i İsâ’dan (a.s.) şöyle istekte bulundukları bildirilmektedir: “Havâriler, ‘Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’ demişlerdi.”4

Bedîüzzaman, “Demiri indirdik ki, onda insanlar için büyük bir kuvvet ve çok menfaatler vardır”5 âyetinin tefsirinde, demirin yerden çıkmasına rağmen, neden “indirdik” ifâdesinin kullanıldığı üzerinde durur. Bedîüzzaman’a göre, bu âyette demirin zâtı nazara verilmemiş, demirdeki “büyük nîmet” ciheti ve insanoğlunun demire olan şiddetli ihtiyacı hatırlatılmıştır. Rahmet hazinesi âlî, yukarı ve mânen yüksek mertebede bulunmaktadır. Nîmet ise her ne kadar yerden çıkıyor gibi görünse de, rahmet hazinesinden geldiğinden, yukarıdan aşağıya nâzil olmaktadır. Aşağıda olan, beşerin ihtiyaç mertebesidir. Elbette nimetlendirme fiili, beşerin ihtiyacının üstündedir.6

Bediüzzaman Saîd Nursî, “Gökten size bir su indirdi, onunla türlü meyvelerden ve mahsullerden size rızık ve sâir gıdaları çıkardı”7 âyetinin tefsirinde de, sema cihetinden su ile beraber kar ve dolu gibi başka nimetlerin de gelmesine karşılık, yalnız suyun zikredilmiş olmasının, yağmur suyunun nizamı ince, kimyevî bileşenleri hârika, acîp bir su olduğuna ve en büyük hayatî istifâde için yaratıldığına ve indirildiğine işâret olduğunu kaydeder.8

İsm-i Âzamın muhîtinden nüzul eden Allah kelâmı Kur’ân’ın, arş-ı azamın bütün kuşattığı şeyleri ilgilendirdiğini beyan eden9 Bedîüzzaman, Kur’ân’ın, insanların fehimlerine göre nâzil olmuş bir tenezzül-ü İlâhî olduğuna dikkat çeker.10

(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsna)

Dipnotlar:

1- Mecmuatü’l-Ahzab, 2: 244

2- Hicr Sûresi: 8

3- İsrâ Sûresi: 82

4- Maide Sûresi: 112

5- Hadid Sûresi: 25

6- Lâtif Nükteler, s. 12

7- Bakara Sûresi: 22

8- İşârâtü’l-İ’câz, s. 156

9- Sözler, s. 331

10- İşârâtü’l-İ’câz, s. 170

18.12.2006


Nur'un dilinde Risale-i Nur

Asâ-yı Mûsâ

* Asa-yı Musa risâlesi; Asa-yı Musa gibi dalâletin ve şirkin sihirlerini iptal eder. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 116)

* “Mümkün olduğu kadar Asa-yı Musa mecmuasını yazmakta fütur ve tevakkuf verilmesin. O kudsî vazifenin pek çok ehemmiyeti var. “Karanlık onunla aydınlandı” onun hakkında İmam-ı Ali (r.a) demiş.” (Emirdağ Lâhikası, s. 115)

* “İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risâle-i Nur’un en son risâlesini Celcelutiye’de ‘Asa-yı Musa ismiyle zulmeti aydınlattı’ fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir iki sene evvel Ayetü’l-Kübra’yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte telifçe Risâle-i Nur’un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin meâlini, yani, ‘karanlığı dağıtacak, asa-yı Musa (Aleyhisselâm) gibi ışık verecek, sihirleri ibtal edecek’ bir risâleden haber vermesi; ve bu mecmuanın ‘Meyve’ kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi, ‘Hüccetler’ kısmı da, Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve tahsine mecbur etmesi; ve istikbalde zulmetleri dağıtacak çok emareler bulunması; ve asa-yı Musa (Aleyhisselâmın) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mucizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi, ‘Meyve’, on bir mesele-i nuraniyesi ve ‘Hüccetullahi l-Baliğa’ kısmı on bir hüccet-i katıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki, İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asa-yı Musa ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkârâne haber verir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 130)

On Beşinci Şuâ

“Bu ders zâhiren küçük, hakikaten pek büyük ve çok kuvvetli ve çok geniş bir risâledir. Hem benim tefekkürî hayatımın, hem Nurun tahkikî hayat-ı mâneviyesinin ilmelyakîn, aynelyakîn ittihadından çıkan bir meyve-i imaniye ve firdevsî bir semere-i Kur’âniyedir.” (Şuâlar, s. 516)

Fatma ÖZER

18.12.2006


Sorularla Risale-i Nur

Marifetullahta (Allah’ı tanıma ilmi) sadece kalp yolu ile ilerlemek yeterli midir?

Eğer, insan yalnız bir kalbden ibâret olsaydı, bütün mâsivâyı terk, hattâ Esmâ ve Sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakkın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakat, insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letâifi ve hasseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki, bütün o letâifi, kendilerine mahsus ayrı ayrı tarîk-ı ubûdiyette, hakikat cânibine sevk etmek ile, Sahabe gibi geniş bir dairede, zengin bir sûrette; kalp, bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa kalp, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başıyla gitmek, medâr-ı iftihar değil, belki netice-i ıztırârdır.

Sözler, 27. Söz’ün zeyli, s. 456

Lügatçe:

mâsivâ: Allah’ın dışındaki her şey.

rabt-ı kalb: Kalben bağlanma, gönül bağı.

tarîk-ı ubûdiyet: Kulluk yolu.

netice-i ıztırâr: Çaresiz bir hale düşmek.

18.12.2006


BİR KISSA, BİN HİSSE

Hazret-i Ebu Bekir (ra) Bedir ashabından Nuayman ile Suveybit bin Harmele’yi (ra) de beraberine alarak ticaret maksadıyla Busra’ya gitmişti. Suveybit Hazretleri bu yolculukta yemek işlerine bakıyordu.

Busra’ya varınca, kervanı yıktılar. Ticaret yaptılar. Bir ara Hazret-i Ebu Bekir (ra) bir iş için ayrıldı. Hazret-i Ebu Bekir (ra) dönmeden de Nuayman acıktı. Nuayman Suveybit’e (ra):

“Ben acıktım. Bir şeyler yiyelim” dediyse de, Suveybit (ra):

“Hazret-i Ebu Bekir gelmeden olmaz” diye kestirip attı. Nuayman’a bir lokma bir şey vermedi.

Bu defa zaten şakacı olan Nuayman ona bir şaka yapmadan bırakmamaya karar verdi.

Kalktı, az ilerideki kervana gitti. Burada satılık deve gördü. Deve sahibiyle pazarlık yaptı. Üç aşağı beş yukarı derken, deve sahibine:

“Benim genç, güçlü, akıllı bir kölem vardır. Onu on genç deve karşılığında satın alır mısın?” dedi. Deve sahibi:

“Evet, alırım.” dedi. Nuayman:

“Fakat çenesi düşüktür. Sana ben köle değilim diyecektir. O zaman vazgeçeceksen şimdiden söyle de, elimde kaldığında bana karşı şımarmasın” dedi. Deve sahibi:

“Hayır, vazgeçmem ben. Onu alırım.” dedi.

Az sonra Nuayman deve sahibiyle çıkıp geldi ve Suveybit’i göstererek:

“İşte benim kölem budur.” dedi.

Deve sahibi de on genç deveyi bırakarak Suveybit’in boynuna ip takmaya başladı.

Suveybit neye uğradığını şaşırdı. Fakat kendini çabuk toparlayan ve bu olanların Nuayman’ın muzipliğinden başka bir şey olmadığını anlamakta gecikmeyen Suveybit:

“O yalan söylüyor! Ben köle değilim!” diye bağırmaya başladı.

Fakat kervancı Suveybit’i hiç dinlemeden boynuna taktığı ipten sımsıkı tutarak:

“Senin böyle diyeceğini ben zaten biliyordum. Yürü.” diyerek Suveybit’i çekip götürdü.

Hazret-i Ebu Bekir (ra) geldiğinde Suveybit çoktan satılmıştı. Yerinde on deve bağlıydı. Nuayman gülerek olup bitenleri anlattı. Hazret-i Ebu Bekir de (ra) arkadaşlarıyla gidip on deveyi geri verdi ve Suveybit’i geri aldı.

Ticaret dönüşünde bu olayı Hazret-i Peygamber’e (asm) anlattılar. Hazret-i Peygamber ve ashabı bir yıl boyunca hatırladıkça bu olaya güldüler.

(İmam-ı Ahmed, Ümmü

Seleme’den rivayetle)

Süleyman KÖSMENE

18.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004