Tıp literatüründe hastalık iki kısımdır: Maddî ve vehmî (psikolojik/psikiyatrik).
Maddî hastalıklar, mikropların ve darbelerin meydana getirdiği hastalıklardır. Vehmî kısmı ise, üzüntü, sıkıntı, moral çöküntüsünün meydana getirdiği hastalıklardır. Aslında nezlenin de kaynağı vehmîdir. Çünkü, moralimiz bozuk olduğunda, burnumuza tam olarak kan gitmez. Mukoza tabakası, alyuvar olan müdafaacı askerlerden mahrum kalır. Böylece, nezle mikrobu meydanı boş bulur, saldırır.
Vehmî hastalıklara ehemmiyet verdikçe büyür, şişer. Ehemmiyet verilmezse küçülür, dağılır. Nasıl ki arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağılır. Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakikate inkılâp eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, kuvve-i mâneviyesi kırılır.1
Sonsuz tefekkür gücüne sahip bir maden yatağı gibi olan zihnimizi; düşünme teknikleriyle geliştirip, hem ona fevkalâde meziyetler kazandırabilir, hem de sağlıklı düşünme, bedenimize olumlu sinyaller verebiliriz. Tabiî ki, tefekkürü, diğer his ve lâtifelerimizle birlikte yoğurup duâya çevirme maharetini kazanmamız gerekir. Özellikle kalp; tefekkür ve zikirle işler,2 çalışır. Zikir, bilindiği gibi yalnızca kudsî bir kelimeyi tekrarlamak değil, farkına, şuuruna vararak etraflıca düşünmektir.
Tefekkür (meditasyon); zihnî ve iradî bir egzersiz, bir antreman; duyu organlarının, ilginin, iradenin, isteğin, arzunun, düşüncenin, dikkatin bedene, bir görüntüye, bir sözcüğe veya bir nesneye odaklanması ve beden üzerinde ruhî kontrolü, manevî murakabeyi sağlamaktır. Diğer bir ifadeyle, içimizi dinlemek, kalp başta olmak üzere, esaslı duygularımızı işletmek, fonksiyonlarını artırmaktır.
Zihin fabrikamıza hangi tür hammadde verirsek, üretimi de ona göre yapar. O, bilgisayar gibi bir hizmetçidir. Ona hâkim olup yüksek fikir, iman esaslarıyla programlarsak yüksek üretim alırız. Eğer beyninize, “Hayal kur!” diye emrederseniz, onu yapar; “Şu konu hakkında fikir üret!” derseniz o istikamette işlevini yürütür. “Şu problemi çöz!” diye komut verirseniz, onu çözer. Duâ ile olumlu mesajlar ulaştırırsak, ruh ve psiko-biyo-fizyolojik yapımız üzerinde genel bir rahatlama sağlayabiliriz.
İman pozitif yaklaşımdır. Dolayısıyla imanının derecesine göre pozitif dalgalar neşreder. Böylece muhatabına da pozitif enerji aktarır. Ve sonuçta, o da pozitif enerji kazanır.
Dipnotlar: 1- Lem’alar, s. 219.;
2- Mektubat, s. 429.
18.12.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|