İslâm’da alışveriş helâl kılınmış, faiz yasaklanmıştır. Kur’ân’ın dilinde “fazlalık” demek olan “riba-faiz”, “ödünç verilen mal veya para karşılığında şer’an yasak olan kârın, fazlalığın alınmasıdır” şeklinde târif edilir. Medine devrinde birkaç merhaleden sonra faizin her türlüsü yasaklandı:
“Ey iman edenler! Faizi kat kat yemeyin. Ve Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.”1 “Faiz yiyenler, kabirden ancak kendilerini şeytan çarpmış bir kişi gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların, ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demeleridir. Halbuki Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır.”2
Resûl-i Ekrem de (asm) faiz hakında, şu ibretli tesbiti yapmıştır: “Aralarında faizin yaygınlaştığı hiçbir topluluk yoktur ki, fakirliğe maruz kalmasın. Aralarında rüşvet yaygınlaşan hiçbir topluluk yoktur ki, korkuya maruz kalmasın.”3 Sanki günümüzdeki toplulukları tasvir etmektedir. Cemiyet olarak çektiğimiz fakr u zaruret, bunun açık delili değil mi? Keza, Peygamberimiz (asm):
“Ashabım! Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de, Abdülmuttalibin oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lâkin ana paranız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”4
Faiz, ekonomik hayatı allak-bullak eder. Bunun içindir ki, çağdaş Avrupa ekonomileri, faizi “sıfır”lamaya çalışıyor. Bediüzzaman’ın ifâdesiyle faiz, “Sen çalış, ben yiyeyim” felsefesini yaygınlaştırır. Gerek banka, gerekse bankerler vasıtasıyla toplanan küçük tasarruflara, cüz’î bir pay “faiz” verilse de, onlar tarafından birkaç defa devir yoluyla çalıştırılmakta, başkasının sırtından kat kat kârlar elde edilmektedir. Para ile para kazanıldığından sanayi ve yatırımlar durmakta; bu arada, üretim düşmekte, mal pahalanmakta, bunun bedeli de tüketiciye yansıtılarak ödetilmektedir. İşte dehşetli bir zulüm! Yılların sanayicisi İshak Alaton, faizin uyuşturucu bağımlılığı gibi bir hastalık olduğunu ve yukarıdaki bütün tespitleri “Faiz müptelâsı yapıldım, kolay para kazanma bağımlısı oldum. Geçen günlerde yalnızca bir hafta sonu yüzde 360 ile bankada tuttuğumuz paradan Amerikalı bir yatırımcının bir yılda kazandığı kadar faiz kazandım”5 şeklindeki itirafıyla özetliyor!
Faiz, sermayenin tek elde toplanmasına sebep olur ve piyasa, umumun ihtiyaç ve taleplerine göre değil, sermayedarların hırs ve kanaatsizliğine göre teşekkül eder. Hırsın ve kanaatsizliğin sınırı yoktur. Bu da, hem ticarî hayatı, hem ticârî ahlâkı zedeler. Faiz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmakta ve küçük tasarrufçuyu, faiz müesseselerinin bir kölesi durumuna düşürmektedir. Bu açıdan bakıldığında faiz, “baskı, zulüm, kin ve nefret” tohumları eker.
Faiz, hazırcılığa alıştırır. İnsanları tembelleştirir. Çalışma, ticaret, alışveriş, özetle teşebbüs ruhu ve şevkini kırar. Aynı zamanda güveni sarsar. Sanat, ticaret gibi meşrû yolları dumura uğratır.
Faize bulaşan insanların, borçlarını ödeyebilmek için, hangi gayr-i meşru yollara baş vuracakları beli değildir. Ülkemizde, eskiden beri, faiz ve borçların yaygınlaşması ile, banker iflasları, intiharlar, cinayetler, kumar ve fuhşun nice insanları mahvettiği, nice yuvaları yıktığı bilinen bir gerçektir.
Faiz insânî duyguları, yüce, ulvî hasletleri öldürür. Faiz, meşrû alışverişe, birbirine emniyet ederek ortak olmaya mani olduğundan ve tek kurtuluş yolu görüldüğünden, yasaklanan bir sisteme bel bağlanılmış demektir. Bu da, hakkı red, batılı tercih etmek mânâsına gelir. Bundan dolayı, “hak”ka karşı gizli bir düşmanlık kokusu yayıyor!
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Âl-i İmran, 130.; 2- Bakara, 275.; 3- Fethü’r-Rabbani, 15:70.; 4- Sire, 4.251.; 5- Zamansız Sözler, s. 198.
07.12.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|